26 Mayıs 2010 Çarşamba

sabah

uyandık da ne oldu hala bir rüyada değil miyiz?
elimiz ayağımız boşlukta dalgalanır
ve saçlarımız sabah yeşilidir.

duş aldık da ne oldu hala kuru değil mi tenimiz?
endişeler kabuk gibi yapışmış üstümüze bak
ama olsun rüyadayız biz
gerçek değil kanımız ve hatta etimiz.

***
uyandık ve ne oldu?
gerçek dünyanın ışıkları süzdü içimize
şekeri mi koyduk çayımıza
üstüne gazeteyi mi aldık elimize
sanki şöyle bir keyif mi yaptık?

nankörlük de olmasın şimdi denize
her sabah mavi, her sabah mis
martıları da kucaklamış
sanki rüyadayız biz.

11 Mayıs 2010 Salı

uçak

bir uçağa binip havalanmak istiyorum.
Tüm geçmişi geride bırakmak niyeti ile değilde geçmişten kuvvet alıp havalanmak asıl maksadıyla. Tüm yanlış kararlarımı üst üste koyarak oluşturduğum ve üstünde savunma mekanizmalarımdan bir tente bulunan merdivenle o uçağa tırmanmak ve uzaklaşmak... Burada karşımda duran çirkinlikten, sanal bir bellekte yaşayan egolardan uzaklaşmak... Gün boyunca hem kendime hem de olan bitene yabancılaşmak isteğimin hoş görü ile karşılanacağı bir coğrafya bulduğumda fiziken alçalıp, ruhen yükselmek...

20 Nisan 2010 Salı

ya da o bana

umutsuzluğa kapıldım
ya da o bana
ve tüm varlığımı soktum
dehşet saçan bir kapana
düzenin ruhuma açtığı ve
anlık paniklerin kırbaçladığı
bir yara..
kanıyor ve besliyor
doymak bilmeyeni ve
boyuyor dünyayı
kırmızı bir kaygıya.

aaaah koşulsuz sevmelerin kafamdan aşağı döktüğü
şu soğuk sular
hiç bir aşıya cevap vermiyor güvenim
tam da sizin yüzünüzden
oysa isteğim kayıtsız kalmak ve
sahipsiz bırakmak sizi
yalnız kalın istiyorum
tıpkı tanıdığım biri gibi

f.s.a
Nisan 2009

18 Mart 2010 Perşembe

vakit yoksa hayali de mi yok :)

Zamansız olabilirim. Ama bunu yazabildiğime göre demek ki o kadar da zamansız değilim. Biraz sonra bolca zamanımız olduğu hayali ile yola çıkarak güneşli bir haftanın hayali kuracağız*...

Gece camları açık bırakarak uyuduğum için evin içerisinde karşı koyması zor bir okyanus kokusu dolmuş. Kum rengi perdeler sabahın odaya girmesini engellemeye çalışmıyor. Uçuşuyorlar... Bembeyaz yastıklardan kafamızı kaldırmalıyız...

Ahşap zeminle temas eden ayaklarım evi uyandırıyor yavaşça ve zemin şımarık bir tonla mırıldanıyor. Günaydın...Ufak adımlarla yürüyüp bir zamanlar bir bohça olarak kullanıldığını üzerindeki iğne izlerinden anladığım kalın perde ile odamdan ayrılan banyoya ulaşıyorum. Az sonra yüzüm suyun serinliği ile kucaklaşırken zihnim resmi açılışını yapıyor henüz düğmesine bile basmadığım kahve makinesinden çıkacak kokuların hayali ile ayaklarıma "mutfağa!" komutunu veriyor. Şu kahve ne güzel kokuyor...

bir haftalık bu tatilin ilk gününü sessizliğe adadığım için telefonlarım kapalı, televizyonun fişi takılı bile değil. tatil için yanıma aldığım iki şorttan lacivert olanını pijamam ile değiştirip üstünde "holy days are holidays" yazan ve 4 yıldır yaşam mücadelesi veren t-shirt'ümü giyerek kendimi sahile atıyorum. evden yaklaşık bir kilometre kadar uzaklaşıyorum çıplak ayaklarımı kumlara gömerek. denizle muhabbet ediyorum. Benzer bir sakinlik arayan, dün eve yerleşirken veranda da gördüğüm 3 çocuk annesi yan komşumun da kendini sahile atmış olduğunu fark ediyorum. İnsanların bireysel huzur arayışlarının ne kadar ilginç itici güçleri olduğuna ilişkin bir liste yaparken eve yaklaştığımı fark edip kahve ile açtığım uykumu bir kahvaltı ile taçlandırmak üzere eve giren merdivenleri tırmanışım taktire şayan bir görüntü veriyor evrenin ekranlarına:)

Bütün bu günü veranda da kitap okuyarak geçiriyorum.Sadece denizin sesi ve taze sıkılmış meyve sularının eşlik ettiği şahane bir günün tükenmekte olduğunu kitabın üzerindeki dünyayı sayfalardan ayırt edemiyor olduğum için anlıyorum.


------------------

* Tüm hayaller endişesiz ortamda kurulmuştur. Gerçeklik bu hayallere sürtünmemiş ve onları zedelememiştir.

23 Şubat 2010 Salı

status quo

Aklımı karıştıran bir latin işi terim daha size : "STATUS QUO". Ordan bakınca kendi halinde olduğu gibi dümdüz bir öbek olabilir ya da çoğu zaman bir küfür gibi savrulabilir "statükocuuuuu"(uların arasında bir yerine "ğ" koyuverin artık)
Bunun sebebi öbek değil insan oğlunun göbeğidir. Çünkü status quo ekvatoru bile kavrayabilecek genişlikte bir don lastiğidir. Her yere esneyebilir ya da mıh gibi yapışır kalır. Statüko kendi içinde hiçbir şey anlatmaz çünkü koşullar herkesin biricik algısına göredir.

Staus Quo ile ilgili ne dediler?


Dünyaya yön veren ünlü simalar sorduk, statükoyu bizim için anlattılar: )

"Statüko, şu anda içinde bulunduğumuz karmaşık durumun Latince karşılığı."

"Bu arada, sorun para kazanmak değil onu ele geçirmek. Başka bir deyişle, statükoyu yıkmak gerekli çünkü durum eskisi gibi değil."
"Onların savı statükoya uygun ancak statüko bugün için geçerli bir kavram değil."
"Statüko, karşı çıkılamayacak tek çözümdür."

"Statüko beş para etmeyen bir şeydir."
"Statüko adındaki Romalıdan nefret ediyorum!"


Statüko kafamı karıştırıp, statü ko'mu bozma lütfen.

Selo.

18 Şubat 2010 Perşembe

nessun dorma...

Çoğu insan için bir tenor'e yazılmış sıkı aryalardan biri olabilir. Zavallı Calaf'a göre şafak vakti zafere onu ulaştıracak yöntem olabilir nessun dorma... Benim içinse dün gece tarafıma pavarotti'nin yaptığı ikazvari ilahi bir nasihattır nessun dorma... No one shall sleep...kimse uyumasın... Bu çağrıya kulak verdim ama şafak vakti, Calaf gibi Turandot'a değil çok rahatsız bir saatlik bir uykuya kavuştum.

Gecenin sabahla kavuşan bu saatinde benden ve ofisteki diğer üç arkadaşımdan başka kimler uyanık olabilir acaba diye düşünürken uyku ile buluştumm...

Nessun dorma...kimse uyumasın... çünkü şafak vakti zaferimi göreceksiniz... Kaprisli kaknem Turandot'un t'sine erememiş varlığımı ofisteki koltuktan sürüyerek kaldırdım ve şu an anlamsız bir biçimde Calaf'ı düşünüyorum...

il nome suo nessun saprà…
e noi dovrem ahimè, morir, morir!…

8 Şubat 2010 Pazartesi

options

Give me all possible futures.
Consume them so much that,
I'll find nothing to compare my life with.
Offer me so much that
I'll find or think of nowhere to quit.

Meaningless to say...
nothing in the universe but perceptions
have a shape.

Challenge me with all possible obligations
you'll neither have my words nor my rejections
you'll have to face either my stares or my actions.

Make all possible decisions.
Consume them so much that,
not even one concern can survive.
Think of everything that
I'll feel no single heart beat.

Flawless to say...
nothing in the universe but eternity
has a meaning.

Try to breathe in with all your inspirations
you'll neither have my sins nor my salvations
you'll have to face either my moves or my regressions.


f.s.a










21 Ocak 2010 Perşembe

nezaket ve sağduyu

bir gün bizi terk etti...
hayata ve birbirimize hoyrat davranmaya başladık.

Tam olarak ne zaman oldu?

* İlk insan ikinci insana karşı olan ilgisini ve merakını kaybedince
* Sonraki insanlar biricik doğaya olan ilgisini ve merakını kaybedince
* Tüm insanlar kendisine olan ilgisini ve merakını kaybedince

Giden değerler gittikleri yerlere beni de alıp götürse. Vardığım o yerde başkalarını da bulup mutlu olmak umudum, bu gün beni besleyen sayılı gıdalardan aslına bakarsanız... besin değeri de giderek artıyor. Ama bu gıdayı bulmak gün geçtikçe daha zor olmuyor mu?

Temininde güçlük çekilen her şeyde olduğu gibi bu umudu bulmak ve ona tutunmaya çalışmak çok yoruyor beni. Ve kendimi akan zamanın kenarına oturmuş seyir bakarken buluyorum. Umutlarım ise zamanın akıntısında, ayaklar altına sürükleniyor gözlerimin önünde.

Yine de diyorum hep.
Yine de...

19 Ocak 2010 Salı

oksijenim tükendi..

ama derine doğru batmaya devam ediyorum günün ortasında. nasıl huzurlu bir mavilik etrafımdaki anlatamam...Gazeteler yok, televizyonlar da yok, rakamları da geride bıraktım, sesleri de... her şeyi bırakmışlar, dalgalanan bitkilere dönüşüveriyorlar suya değer değmez.

Hava gri, oysa güneş ışıkları kırılıyor suyun içinde. böyle bir huzur bilmiyorum. daha derine dalıyorum. suyun içindeki basıncın sesine karışıyor balıkların meraklı sohbetleri.Çakıl taşları ve kumlar kayıyor ayağımın altında hissetmiyorum ama duyuyorum.
Tarihim balıkların sırtında su yüzüne çıkıyor. elimi atarsam dağılacak diye korkuyorum ve geçitlerine izin veriyorum. hafifliyorum böylelikle, gülümsüyorum.

Böyle bir huzur bilmiyorum.

Gülümsüyorum.

22 Aralık 2009 Salı

yaş

1 günlüğüm henüz
24 yılda hiçliktir öğrendiğim.
tekerrür dolmuşların durağıdır.
100 yıllığım aslında
Kalbim toprak altından çıkmış
antik eserler gibi
kır-ık
ve bir kaç parçası k*yıp hatta.

Haydi ahali

Çağıralım çengileri
Densiz dansı, Başlasın!

Çanak çömlek, Patlasın!
Koca dünya bir çocuğu,
Ben Sansın!

Yaş dediğini görsün dünya
Göz pınarları, Çağlasın!

Uzun hayatın ömürsüz hissiyatları
Akıntıya Kapılsın!

Siz huzurumu örtün üstüme
annem saçımı Okşasın!

f.s.a