14 Kasım 2009 Cumartesi

mektup // kesinlikle paulo coehlo'nunki değil :)

hayatım,

yaşamakta olduğum bu dönem hayatımın en güzel dönemi değil o yüzden sana bu aralar ne yaptığımdan bahsetmeyeceğim. Geçirdiğim en güzel anlar seni özleyerek geçenler. Birazcık matematiğe vurursan her anımın güzel geçtiğini göreceksin. Bu da mektubumun ilk cümlesi ile ciddi bir çelişki yaratacak. güzel kafan karışsın, gülen gözlerin kısılsın istemem ama bu denklemi ben de çözemedim henüz. Yine mektubumun ilk cümlesinde bahsettiğim gibi bu mektubumda geçirmekte olduğum kafa karıştırıcı günlerden değil boş ama keyif veren şeylerden bahsedeceğim, izlediğim bir filmden dinlediğim bir şarkıdan...

Dün akşam bir kaç arkadaşımla birlikte gittiğim bir yerde yeni yasal düzenleme sebebi ile içeride yasak olduğu için, sigara içmek üzere dışarı çıktım. Soğuğu sevmesemde insanların duman kokmadan evlerine dönmesini sağlayan bu yasal düzenleme dün insanların hayatlarına bir göz atmamı sağladı. O ana geri dönüyorum hayatım şimdi...

Kırmızı ayakkabıları, ne giydiğini unutturacak kadar korkunç sarı saçları olan bir kadınla kesinlikle bu durumu hiç umursamayan bir adam gördüm. Aşkın insanların gözünü kör ettiği doğrudur diyebilirim o yüzden. Ümit Yaşar Oğuzcan'ın bu durum için daha güzel bir açıklaması var biliyor musun? "Anlamıyor musun? /Sen sevildiğin için güzelsin bu kadar/ Ben sevilmediğimden böyle çirkinim". ne zaman bir arkadaşım "onda ne buluyor ki? dese aklıma gelir bu satırlar. Karşılarında kendi güzel yüzlerini görür aşıklar. Sen çok uzağa gidene ve beraberinde onu götürene kadar kendi güzel yüzümü görebildiğim bir aynam vardı. Geri getireceğin günü bekliyorum hayatım sabırla.

Neyse kendilerinden ve dünyadan habersiz çiftimiz arabalarına binip ayrılırken bende sigaramı söndürdüm. İçeri dönüm. Masada bıraktığım arkadaşlarım konuşmalarına devam ediyorlardı. Bir süre daha arkadaşlarımı beni evlat edinmeye zorladım:) Bu konuyu bir süre daha konuştuktan sonra sohbeti tükettik ve hepimiz uzun iş günün yorgunluğundan tükendik. Sonra eve geldim. Mektubun bu kısmı yine ilk cümledeki can sıkıcı detayları içeriyor. o yüzden hızlı geçeceğim. Ancak bilmeni isterim ki gece benim bu satırlarda bahsettiğim hızla geçmedi ve uyku çok talep etmeme rağmen arz-ı endam etmedi. Gözümde gözlüklerim ve elimde bir otobiyografi ile uyuya kaldığımda inanmayacaksın ama saat sabahın 4ü olmuştu.

Ertesi sabah yani bu sabah uyandım, yapmam gereken ve burada bahsetmeyeceğim sıkıcı bilgisayar işlerimi yaptım. Sonra bir film izledim. Değişik dünyaları konu alan bir filmdi "Todo sombre mi madre" diye bol ödüllü bir film. Film bitince sen ilk ne derdin diye tahminlerde bulunmaya çalıştım. bu yüzden buraya geldiğinde birlikte izlemeliyiz ve tahminimin doğru olup olmadığını görmeliyim :)

film biteli bir saat oldu. camı açtım az önce evin önünden geçen bir arabayla sana bir hediye gönderiyorum. Çok neşeli bir şarkıdır. Dilerim sana ulaşır:

// at work me jus take time, and all thru me coffee break time//me say a lil prayer for you...

iyi bak kendine

fsa

11 Kasım 2009 Çarşamba

bazı insanlar... zaman geçirmezdir...

...yaşlanmaz, eskimez ve ölmezler.

O da onlardan biriydi. En önemlileriydi belkide. Tarihin kaderini değiştirmişti, insanların kaderini değiştirmişti. Kaderi değişikti. Büyük ihtimalle şu an yazdığım "kader" kelimesine çok kızardı. "Olanları kaderle açıklayamazsın çocuk; bu millet eliyle,etiyle,dişiyle ve tırnağı ile yazdı bu tarihi" derdi. "Bunun gücünü hafife alma".

O zaman geçirmez bir adam şüphesiz. Mavi gözlerindeki ateş asla sönmedi.Peşine taktığı kalabalıklar hiç azalmadı.Çirkef arttı, fesat arttı...Uzadı ve uzandı diller.Ama o bunlara hiç aldırmadı. "Üzülmemi isterler çocuk" dedi. "Seni de üzmek ve yıldırmak isteyecekler." "Seni üzülmüş ve yılmış görmek beni üzecek esas; bu çirkefler değil. Keşke burada olsan diye okunan şiirlerden bıktım çocuk. Binlerce tohum ektim ben gitmeden. Süs çiçeği olsunlar diye değil ; verimli, bereketli olsunlar, her iklime dayansınlar, toprağı gururlandırsılar istedim. Beni bu çirkef üzmez çocuk. Bu tohumların derin uykusudur yüreğime batan."

Dün zaman geçirmez adamı ziyarete gittik. Kimimiz bir okul bahçesinde, kimimiz huzuru kaçık bir uykuda olduğu evinde, kimimiz arabada, bazılarımız ofislerinde... Onu özlememek mümkün değil şüphesiz. Ama onu yılda bir kez özleyip, bir dakikalık, "ne yaptık biz güzel insan sessizliği"ne gömülmektense her gün ona ve kendimize duyduğumuz saygı ile çalışsak. Verimli ve bereketli olsak, onun gibi.

Her yeni aydınlık fikirle tekrar doğar. Mustafa Kemal zaman geçirmezdir... Yaşlanmaz, eskimez ve ölmez...

f.s.a