24 Haziran 2008 Salı

25 hazirana girerken.. lets face something...

merhabalar efendim....

bendeniz, bu ajansın genel yayınyayınrahatçayayın müdürü selo...

efendim ankaradayım şu an, bir iş vesilesi ilen...kaldığım bir odada açtığım şu görmemekte olduğunuz televizyonda meryl streep'in başrol oyunculuğunu yaptığı bir sosyal sorumluluk projesi bir toplumsal bilinçlilik filmi oynuyor. efendim harlemde büyük çabalarla açılan ve küçük kemancılar yetiştiren program kapanır, ayakları üzerinde duran anne kızar, sonra destek dernek derken bu 50 mini mini kemancı Carnegie Hall'de ( http://www.carnegiehall.org/SiteCode/Intro.aspx) konser vermek üzere organize olur. Her izlediğimde merly streep'in carnegie hall ziyareti esnasında göz yaşlarına boğulduğum, konser anında ise peçeteleri burnuma teptiğim bir filmdir.... Şiddetle öneririm... Ama bu gecemi elli minik kemancıya değil, çok değerli iki insana ve bir kaç soru işaretine ayırdım...

Sizin dikkatinizi çekmediyse söylemek isterim bu gün 25 Haziran.. 20 dakikadır öyle en azından.
herşeyden öncesi en güzel kadının doğum günü 25 haziran.... herşeyin öncesine yerleştirince onu, herşeyi anlatmak yersiz aslına bakacak olursak... Seni seviyorum güzel kadın, canıma can veren...


25 haziran diğer bir önemli doğum gününe daha işaret ederki bu doğum gününün sahibi taze nişanlı bir ajan olur ve ajan olduğu için adını burda anmam doğru olmayacaktır. Kendisini çok sevdiğimi söylemek ve dünya tatlısı eşiyle güzel bir hayat paylaşmasını dilemek isterim... iyi ki varsın ajan34-06-35...

soru işaretleri ve cevaplarına gelmek anlamsız esasında şu noktadan sonra... hepsi beni gerçekten uzaklaştırıyor sadece... özüne bakınca gerçek o kadar açık ve önünde oluyor ki insanın.. gerçek iki parmağınızın ucunda... orta parmağınızı ve işaret parmağınızı birbirine bitiştirin, bileğinize koyun gerçeği orada hissedersiniz, kalbiniz atıyordur, dolaşım sisteminizin size verdiği mesaj işte budur. İşte gerçek orada yatar, hayat gerçektir...

bu yazı ciddye almadığım tek gerçeğe -hayata- atfen, gerçeğin kendisi -hayat- referans alınarak yazılmıştır...

enjoy it... if you can't evite it...

öpsün sizi selo...

17 Haziran 2008 Salı

demek istediğim şu ki...

demek istediğim şu ki...demek istediğim şeylerin hepsi sizlersiniz aslında...

köşede gülen adam, sen benim sokaklarda kalmış yarım ve şurda duran şapkalı bayan sizde chanel eteğiniz ve eldiveninizle içimde kalan imkanı olmayan 60'larım... Şurada ağlayan çocuk sen yalnız bayramlarım olmalısın. Ve sen sinsi bakışlı canavar, sen de nedenini bulamadığım önyargılarım....

ya telefonda konuşan şu genç, ilk aşkım gibi pespembe yanaklarıyla neler umut etmezki şimdi? Bilmez miyim açılmaksızın çalan telefonun kalpte yarattığı sancıyı ben...



Şu uzaklara dalmış camdan dışarıyı süzen kıza bakın, görmez misiniz doldurulamaz boşluklarını hayatımın. Ellerinde poşetleriyle yokuştan aşağı sallanarak inen kadın, evime kaç adım kaldı şurda, köşe başından çiçeklerini alıp evime gireceksin az sonra...


fsa...

5 Haziran 2008 Perşembe

Haziran demek...

yaz demek tabiki... kemiklere işleyen güneş demek:)
hafif bir serin esinti demek geceleri
gündüz buzlu bir limonata demek

babalar günü demek
annemin doğum günü demek
kuzenimin, ajanın,tülinin, şuşuların, jonun
ve illaki birilerinin doğum günü demek
sınav dönemi demek pek çok çocuk için
karpuz peynir demek
açık camdan içeri giren çiçek kokusu
ve böcek ilacı reklamlarının ekranlardaki yerini alması demek
keten elbise, hasır şapka demek

ve haziran demek benim için ...
ilk kez gördüğüm ve
son kez gördüğüm
içimdeki kör düğüm ve içimdeki kor düğüm demek...

f.s.a