31 Ekim 2008 Cuma

tanık...

hayatta her gün nelere tanık olduğunuzu bir düşünmenizi istiyorum, 5 sn gözünüzü kapatıp düşünün, aklınıza gelen ilk şeyi bana yazın olmaz mı???
sabah uyandığınızda kendi kendinize tanıklık edin bir kere, saçınıza başınıza tanıklık edin ve gördüklerinizi kimseye söylemeyin. Trafikte kendini görünmez sanarak burnunu karıştıran şöföre tanıklık edin, annesi hızlı hızlı yürürken kolu çıkmak suretiyle endişeli - ağlamaklı - korkarak ama yine de sevgiyle annesine bakan, saçları attığı kontrolsüz adımlarla hop hop seken kız çocuğuna tanıklık edin. Arabada çıkan çift kavgalarına tanıklık edin. hayata tanıklık edin, yukarı yükselen dumanlara, gül satan kadının hırkasına iliştirdiği nazar boncuğuna, çirkinliğe - deliliğe - güzelliğe - kibire - mütevaziliğe tanıklık edin... kaldırımda karşı karşıya kaldığınız kişi ile bir sağa bir sola beraber kayıp bir sonuç elde edemeyişinize tanıklık edin. arabasında ne dinlediğini ve ne düşündüğünü bilmediğiniz kadının sizce anlamsız sırıtmasına tanıklık edin. Tanık olmaktan çekinmeyin....

ben son bir iki haftadır, bazı insanlar için çok olağan, bazı insanlar için çok özel sınıflandırılabilecek çok güzel şeylere tanıklık ettim....

muhteşem, görkemli bir binanın önünde, tüm aksiliklere rağmen, harika bir film galasının görece sorunsuz bitirilmesinin yüzlere yansıyan rahatlama hissi ifadesine tanıklık ettim. çok özel bir isimden çok özel teşekkürler almanın bir ekibi nasıl motive ve mutlu ettiğine tanıklık ettim. Gurur duyulası bir liderin kurduğu bir ülkede gurur duyulmayası bir zümrenin nasıl ve neden hayatta kalabildiğine duyduğum şaşkınlığa tanıklık ettim.Üretmenin yarattığı değere tanıklık ettim.

etkileyici olmasa da bir cumhuriyet balosuna tanıklık ettim. fişeklerin gökyüzünü rengarenk boyamasına tanıklık ettim.o anda yaşadığım mutluluğa tanıklık ettim, yaşanan iki yüzlülüğe ve iki başlılığa da , yönetimin avamlığına da...

umulanın aksine bir görünüşle alışılmışın içine girdiğinizde (29 ekim akşamı nişantaşı midpointe yolu düşenler anlayacaktır ne demek istediğimi) yüzlere yerleşen "delirmiş bunlar" ifadesine tanıklık edip çok eğlendim.

tanıklık edin... tanıklık ettiğiniz şeylerden keyif alın... kayif almıyorsanız da tanıklık etmekte fayda vardır ki ayrım yeteneğinizi keskinleştirir...

sevgiler...

fsa...

20 Ekim 2008 Pazartesi

bugün...

bugün 6.15 de uyandım...7.20'ye kadar bilinçli bir şekilde çıkmadım yatağımdan. Gerindimmmm gerindimmm, gitmek üzere yola çıkmak için 40 dakikam kaldığını farkedip kendimi sıcak suyun altına sokma gayretiyle yumuş yumuş yatağımdan çıktım. Aklımda hiç bir düşünce olmadığı düşüncesini düşünüp dururken bu anlamsız paradoxun beynimi sabahın bu saatinde neden yorduğunu düşündüm. sıcak su tenimi ısıttı. hafta sonu mahmurluğunu iki şampuanla temizledim kafamdan.
Duştan, sahneye çıkan super starlar edasıyla bir sis perdesi, bir buhar bulutu eşliğinde çıktım. Alternatif bir sahne kostümü olabileceğini düşündüğüm bornozumu sırtıma geçirdim ve saçımı da bir mihrace edasıyla havlunun içine kıstırıp odama giden uzun koridoru geçtim. Camı açıp dışarıyı bir kokladım. Üzerime bir şeyler geçirip saçımı kurutmaya gittim :) Saçımı kuruturken aslında bu gün ofise hiç gitmek istemediğimi farkettim. (Öykünün devamını şöyle getirmeyi çok isterdim: departman müdürümüzü aradım, ona sabahın bu saatinde ofise gelip hızlı ve sert adımlarının, derin ve gerekli gereksiz nefes alıp verişlerinin ben de yarattığı gerginliği yaşamak istemediğimi canım isterse kendisini yarın arayacağımı söyledim.) (hikaye bu yönde gelişse sonrasında kovulacağım gün gibi açık tabi ama biz bunu istemeyiz değil mi)
Neyse spor çantamı topladım, kitabımı aldım, taksiyi çağırdım, kapıyı kitledim ve çıktım evden. Manasız Pazartesilerimin en güzellerinden biri daha başlamıştı artık toplum bireyi olmuş çıkmıştım işte. Marka mesajlarına, taksicinin ter kokusuna, trafiğe, trafik ışıklarına, kırmızı ışıkta yanyana geldiğim arabadaki adamın ilk kez insan gördüm ben diyen bakışlarına maruz kalarak ofise ulaştım...
Yolda okumaya çalıştığım Masumiyet Müzesi isimli kitap o kadar sıkıcıydı ki sanki şehirler arası yolculuk yapıyor hissine kapıldım. Kitabın genel yapısı mıydı yoksa karaktersizlik abidesi baş kahramanı mı beni deli etti bilemiyorum şu an ama kitabı çantama kaldırdım tekrar. ve ofise giden bahçenin betonundan yürüye yürüye güzel ofisimize ulaştım...

İşte burdayımmm, günümün çoğunu içinde geçirdiğim bu ofiste masamın başındayım...Bu gün daha bitmedi diyorum kendi kendime bu gün dönüş yoluna geçtiğinde başlar. Buna inanmak ve buna göre yaşamak alışkanlığını kazandım. Şu an bu günü yaşamıyorum. Şu an yaşadığım şey "hergün"dür. Hergün saat 7 de biter. Bugün saat 7 de başlar....

fsa...

7 Ekim 2008 Salı

dreamer

in that calm house of freedom once lived a man called dreamer
on the white clouds he sit; on the blue skies he lived.
dreamer when u sing to me and u give shape to rain drops,
dreamer when u keep your silence and u shape the words.
in that calm house of freedom dreamer
u wrapped the live as it has never been hold
u said words that have never been told...

fsa...