20 Ekim 2008 Pazartesi

bugün...

bugün 6.15 de uyandım...7.20'ye kadar bilinçli bir şekilde çıkmadım yatağımdan. Gerindimmmm gerindimmm, gitmek üzere yola çıkmak için 40 dakikam kaldığını farkedip kendimi sıcak suyun altına sokma gayretiyle yumuş yumuş yatağımdan çıktım. Aklımda hiç bir düşünce olmadığı düşüncesini düşünüp dururken bu anlamsız paradoxun beynimi sabahın bu saatinde neden yorduğunu düşündüm. sıcak su tenimi ısıttı. hafta sonu mahmurluğunu iki şampuanla temizledim kafamdan.
Duştan, sahneye çıkan super starlar edasıyla bir sis perdesi, bir buhar bulutu eşliğinde çıktım. Alternatif bir sahne kostümü olabileceğini düşündüğüm bornozumu sırtıma geçirdim ve saçımı da bir mihrace edasıyla havlunun içine kıstırıp odama giden uzun koridoru geçtim. Camı açıp dışarıyı bir kokladım. Üzerime bir şeyler geçirip saçımı kurutmaya gittim :) Saçımı kuruturken aslında bu gün ofise hiç gitmek istemediğimi farkettim. (Öykünün devamını şöyle getirmeyi çok isterdim: departman müdürümüzü aradım, ona sabahın bu saatinde ofise gelip hızlı ve sert adımlarının, derin ve gerekli gereksiz nefes alıp verişlerinin ben de yarattığı gerginliği yaşamak istemediğimi canım isterse kendisini yarın arayacağımı söyledim.) (hikaye bu yönde gelişse sonrasında kovulacağım gün gibi açık tabi ama biz bunu istemeyiz değil mi)
Neyse spor çantamı topladım, kitabımı aldım, taksiyi çağırdım, kapıyı kitledim ve çıktım evden. Manasız Pazartesilerimin en güzellerinden biri daha başlamıştı artık toplum bireyi olmuş çıkmıştım işte. Marka mesajlarına, taksicinin ter kokusuna, trafiğe, trafik ışıklarına, kırmızı ışıkta yanyana geldiğim arabadaki adamın ilk kez insan gördüm ben diyen bakışlarına maruz kalarak ofise ulaştım...
Yolda okumaya çalıştığım Masumiyet Müzesi isimli kitap o kadar sıkıcıydı ki sanki şehirler arası yolculuk yapıyor hissine kapıldım. Kitabın genel yapısı mıydı yoksa karaktersizlik abidesi baş kahramanı mı beni deli etti bilemiyorum şu an ama kitabı çantama kaldırdım tekrar. ve ofise giden bahçenin betonundan yürüye yürüye güzel ofisimize ulaştım...

İşte burdayımmm, günümün çoğunu içinde geçirdiğim bu ofiste masamın başındayım...Bu gün daha bitmedi diyorum kendi kendime bu gün dönüş yoluna geçtiğinde başlar. Buna inanmak ve buna göre yaşamak alışkanlığını kazandım. Şu an bu günü yaşamıyorum. Şu an yaşadığım şey "hergün"dür. Hergün saat 7 de biter. Bugün saat 7 de başlar....

fsa...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder