24 Temmuz 2010 Cumartesi
jubb
I'm not afraid of anything in this world there is nothing you can throw at me that I haven't already heard (bdrm)
16 Temmuz 2010 Cuma
seyahat & tatil yazısı
tatiller ne güzeldir
güneş kremi kokusu
ve bol buzlu su
hayat gailesi geride
neşeler, kucak dolusu
tatiller ne huzurludur
güneşten yanmış yüzler mutlu
hayat dupdurudur
kahkahalar
peki ya o coşku
ah o kabına sığamamalar ne yamandır.
tatiller
ah o tatiller ne büyük tuzaktır.
belki de çok uzaktır.
fsakkoc
*** Bu harflere aldanmayınız, ben niyetliyim yapacağım, sizde yapınız "güzel oluyor"
güneş kremi kokusu
ve bol buzlu su
hayat gailesi geride
neşeler, kucak dolusu
tatiller ne huzurludur
güneşten yanmış yüzler mutlu
hayat dupdurudur
kahkahalar
peki ya o coşku
ah o kabına sığamamalar ne yamandır.
tatiller
ah o tatiller ne büyük tuzaktır.
belki de çok uzaktır.
fsakkoc
*** Bu harflere aldanmayınız, ben niyetliyim yapacağım, sizde yapınız "güzel oluyor"
5 Temmuz 2010 Pazartesi
Bi Büyük Fest Notları
Normalde güncel haberlerden ve ne yaptığımdan çok bahsetmediğim bir alan burası. Blog'a iş getirmemeye çok niyetliydim. Bu güne kadar...
Çünkü 3 Temmuz 2010 tarihinde organizasyonu Yeni Rakı sponsorluğunda tarafımızdan gerçekleştirilen Bİ BÜYÜK FEST'ten bahsetmemek olmaz.
3 Temmuz sabahı gün boğazda doğmaya başladığında kaslar, kemikler ve sinirler bir haftalık kesintili iki günlük kesintisiz uykusuzluk üzerine iflasını çoktan beyan etmişti. Etmişti etmesine ama başlı başına bir organ olduğunu ve henüz yerinin tespit edilmediğini düşündüğüm sorumluluk bilinci, bu iflasa kredi açmadı.
Gün boyunca, her etkinliğin olmazsa olmazı anlık gelişmeler ve olası sıkıntılar atlatıldıktan, rekor kırılıp masa önünde pozlar verildikten az sonra kalabalık alan içindeki dağınık düzenine kavuştu. Bu süre zarfında katılımcılardan tarafıma iletilen iki diyalog her etkinlikte tekrarlandığı için artık incelemeye alıyorum. Aşağıdaki diyalogda "K" katılımcıyı, "S" ise ben denizi simgelemektedir. Parantez içerisindekiler ise asla sözlü ifade edilmemiş, içimde bir derin sızı olarak kalmıştır. Değerlendirmenize sunarım:
- I -
K: Görevli misiniz?
S: Evet, buyurun efendim.
K: Ben bu etkinlik için bilet aldım. Lounge alanında minder yok nasıl iş bu? Herkes önceden gelip üçer beşer kapmış. Organizasyon bunu hiç görmüyor mu?
S: (Evet ya nasıl bir iş bu, allahım nasıl bir "iş" bu?) Efendim. Lounge alanındaki insanlarda sizin gibi biletli katılımcılarımız. (Belirttiğiniz gibi önceden gelmiş ve yerlerini almışlar.) Alandaki minderlerin adedi, alan metrekaresinin müsaitliği ile sınırlı. Katılımcı adedine göre değil.
K: Ama üçer beşer almışlar. Böyle şey görmedim.
S: (İlk okulda silgisini alan arkadaşından değil de öğretmeninden medet uman zavallı profil sen misin?) Efendim alana erken gelen katılımcılar minder aldı diye onlara müdahale edemem ama arzu ederseniz size blog minderlerimizden verilmesini sağlayabilirim. Uygun mudur? (Bu çenenizi kapatmanıza yardımcı olur mu?)
K: Evet. Teşekkürler.
- II -
Bu diyalogdan önce etkinlik hakkında bir minik detay vereyim. Tribün ve Masalı olmak üzere iki kategori bilet satılmaktaydı. Diyalog Tribün bileti olan bir katılımcı ile benim aramda geçmektedir.
K: Merhaba, ben tribün bileti aldım ama masada oturmak istiyorum. Masa bileti bulamamıştım.
S: Efendim, masalı alanda yerim yok, tüm biletleri satıldı bu yüzden yer bulamadınız. Kaldı ki tribün bileti ile sadece tribünde oturabilirsiniz.
K: Hay Allah, bir deneseydik. Belki gelmeyen olur.
S: (hay Allah, hay allaaaaah, hasbinallaaaah) Efendim mümkün değil ne yazık ki. (hızla anons gelmiş numarası yaparak) Müsaadelerinizi rica ederim. (ve aksi yönde uzaklaşılır.)
Etkinlik sahalarında yaşamak istemediğimiz diyaloglar bunlar diyerek. Gece gözlemlerime ve hislerime devam ederim...
------------
Emre Aydın ve Emel Sayın'ın aynı sahneyi paylaşmasından, Yeni Türkü ile Yeni Rakı markalarının birbirleri ile çok yakışmasına kadar her şey çok keyifliydi. Biz ekip olarak çoktan tükenmiş olabilirdik ama Yeni Rakı tüketimi yeni başlamıştı. Emel Sayın - Emre Aydın düetinde doruklara çıkan kalabalık coşkusu Yeni Türkü ile devam etti. Tam o esnada bacağıma giren krampla cebelleşirken. Derya sahneden seslendi "Ya İçindesindir Çemberin ya da Dışında Yer Alacaksın"... Bense çemberin tam üzerinde duruyordum. Ne kalabalıktan biri olup eğlenebiliyordum ne de kendimi eğlenen insanlardan ayırıp alana dönebiliyordum. Tam üstündeydim çemberin.
Ya da tam dışına çıkarmayı başardım kendimi.
şimdilik bilemiyorum
öylece gülümsüyorum.
Çünkü 3 Temmuz 2010 tarihinde organizasyonu Yeni Rakı sponsorluğunda tarafımızdan gerçekleştirilen Bİ BÜYÜK FEST'ten bahsetmemek olmaz.
3 Temmuz sabahı gün boğazda doğmaya başladığında kaslar, kemikler ve sinirler bir haftalık kesintili iki günlük kesintisiz uykusuzluk üzerine iflasını çoktan beyan etmişti. Etmişti etmesine ama başlı başına bir organ olduğunu ve henüz yerinin tespit edilmediğini düşündüğüm sorumluluk bilinci, bu iflasa kredi açmadı.
Gün boyunca, her etkinliğin olmazsa olmazı anlık gelişmeler ve olası sıkıntılar atlatıldıktan, rekor kırılıp masa önünde pozlar verildikten az sonra kalabalık alan içindeki dağınık düzenine kavuştu. Bu süre zarfında katılımcılardan tarafıma iletilen iki diyalog her etkinlikte tekrarlandığı için artık incelemeye alıyorum. Aşağıdaki diyalogda "K" katılımcıyı, "S" ise ben denizi simgelemektedir. Parantez içerisindekiler ise asla sözlü ifade edilmemiş, içimde bir derin sızı olarak kalmıştır. Değerlendirmenize sunarım:
- I -
K: Görevli misiniz?
S: Evet, buyurun efendim.
K: Ben bu etkinlik için bilet aldım. Lounge alanında minder yok nasıl iş bu? Herkes önceden gelip üçer beşer kapmış. Organizasyon bunu hiç görmüyor mu?
S: (Evet ya nasıl bir iş bu, allahım nasıl bir "iş" bu?) Efendim. Lounge alanındaki insanlarda sizin gibi biletli katılımcılarımız. (Belirttiğiniz gibi önceden gelmiş ve yerlerini almışlar.) Alandaki minderlerin adedi, alan metrekaresinin müsaitliği ile sınırlı. Katılımcı adedine göre değil.
K: Ama üçer beşer almışlar. Böyle şey görmedim.
S: (İlk okulda silgisini alan arkadaşından değil de öğretmeninden medet uman zavallı profil sen misin?) Efendim alana erken gelen katılımcılar minder aldı diye onlara müdahale edemem ama arzu ederseniz size blog minderlerimizden verilmesini sağlayabilirim. Uygun mudur? (Bu çenenizi kapatmanıza yardımcı olur mu?)
K: Evet. Teşekkürler.
- II -
Bu diyalogdan önce etkinlik hakkında bir minik detay vereyim. Tribün ve Masalı olmak üzere iki kategori bilet satılmaktaydı. Diyalog Tribün bileti olan bir katılımcı ile benim aramda geçmektedir.
K: Merhaba, ben tribün bileti aldım ama masada oturmak istiyorum. Masa bileti bulamamıştım.
S: Efendim, masalı alanda yerim yok, tüm biletleri satıldı bu yüzden yer bulamadınız. Kaldı ki tribün bileti ile sadece tribünde oturabilirsiniz.
K: Hay Allah, bir deneseydik. Belki gelmeyen olur.
S: (hay Allah, hay allaaaaah, hasbinallaaaah) Efendim mümkün değil ne yazık ki. (hızla anons gelmiş numarası yaparak) Müsaadelerinizi rica ederim. (ve aksi yönde uzaklaşılır.)
Etkinlik sahalarında yaşamak istemediğimiz diyaloglar bunlar diyerek. Gece gözlemlerime ve hislerime devam ederim...
------------
Emre Aydın ve Emel Sayın'ın aynı sahneyi paylaşmasından, Yeni Türkü ile Yeni Rakı markalarının birbirleri ile çok yakışmasına kadar her şey çok keyifliydi. Biz ekip olarak çoktan tükenmiş olabilirdik ama Yeni Rakı tüketimi yeni başlamıştı. Emel Sayın - Emre Aydın düetinde doruklara çıkan kalabalık coşkusu Yeni Türkü ile devam etti. Tam o esnada bacağıma giren krampla cebelleşirken. Derya sahneden seslendi "Ya İçindesindir Çemberin ya da Dışında Yer Alacaksın"... Bense çemberin tam üzerinde duruyordum. Ne kalabalıktan biri olup eğlenebiliyordum ne de kendimi eğlenen insanlardan ayırıp alana dönebiliyordum. Tam üstündeydim çemberin.
Ya da tam dışına çıkarmayı başardım kendimi.
şimdilik bilemiyorum
öylece gülümsüyorum.
21 Haziran 2010 Pazartesi
has'tane
hastane...
daha da komiği doğum katı...
bütün ayaklar şişmiş ve kaçmış derinlere gözlerin akı
koridorlarda hayata ilk tepkilerini veren bebelerin sesleri
en yüksek perdede çınlamakta
derin derin uyumakta bir kadın
serin serin üflemekte haziran akşamı
garip bir düşünce sinsi sinsi tırmanmakta aklımın merdivenlerinden
"neden doğuyor insanlar ve ölüyorlar öylece."
"neden?"
olmayan bir cevabın peşinde doğup,
hayat boyu arayıp
dere tepe atlayıp
puan topladı beşer
cevabını buldu sandı
oysa arayıp da bulduğu
yepyeni bir bebeğin doğumuydu,
sonra sağa doğru döndü bir kadın...
hayat dolu,
bereketli bir memeye tutundu bir can daha
hastanede bir odada
tam da doğum katında...
daha da komiği doğum katı...
bütün ayaklar şişmiş ve kaçmış derinlere gözlerin akı
koridorlarda hayata ilk tepkilerini veren bebelerin sesleri
en yüksek perdede çınlamakta
derin derin uyumakta bir kadın
serin serin üflemekte haziran akşamı
garip bir düşünce sinsi sinsi tırmanmakta aklımın merdivenlerinden
"neden doğuyor insanlar ve ölüyorlar öylece."
"neden?"
olmayan bir cevabın peşinde doğup,
hayat boyu arayıp
dere tepe atlayıp
puan topladı beşer
cevabını buldu sandı
oysa arayıp da bulduğu
yepyeni bir bebeğin doğumuydu,
sonra sağa doğru döndü bir kadın...
hayat dolu,
bereketli bir memeye tutundu bir can daha
hastanede bir odada
tam da doğum katında...
8 Haziran 2010 Salı
amour perdu
açık sözlü olmakta fayda görüyorum uzun zamandır kendisini bulamadım. gerçekten aradım mı ondan da emin değilim. kapıdan çıktığı günü hatırlıyorum, başkasının kaybettiğini sandığı oysa hiç ummadığı bir anda onu bulduğu günü de.
bir süredir yaptığım gözlemlere dayanarak çok net söyleyebilirim ki aslında hiç kayıp olmayan bir şeyi arayıp durmakta yani boşa vakit kaybetmekteyim.
etrafımda bu kadar güzel şey olurken çamurun içinde sıçrama azmimi taktir ediyorum evet ve yeteri kadar çamuru üzerime bulaştırmayı başardığıma göre...
karıştırıp söylemek gerekirse deep down inside biliyorum ki l'amour perdu nous reviendra comme le printemps ve amour perdu nous reviendra plus fort qu'avant ;)
fsa :)
bir süredir yaptığım gözlemlere dayanarak çok net söyleyebilirim ki aslında hiç kayıp olmayan bir şeyi arayıp durmakta yani boşa vakit kaybetmekteyim.
etrafımda bu kadar güzel şey olurken çamurun içinde sıçrama azmimi taktir ediyorum evet ve yeteri kadar çamuru üzerime bulaştırmayı başardığıma göre...
karıştırıp söylemek gerekirse deep down inside biliyorum ki l'amour perdu nous reviendra comme le printemps ve amour perdu nous reviendra plus fort qu'avant ;)
fsa :)
5 Haziran 2010 Cumartesi
rüyada düşmek...
gece yarısı uyanıkken gördüğünüz rüyalarda, düşersiniz. O an serbest düşüş özgürlüğü hissetseniz de fiziken düşer ancak bunu bilmezsiniz. Ve enkazınızı sabah yine kendiniz bulursunuz. Enkazın içinden canlı çıkmanız mucizedir ama bu mucize size umut değil acı vermektedir.Hafif sıyrıklarla atlattığınız bu sert düşüş sonrasında yaraları iyileştirmek için düştüğünüzü unutmak ve herkesin unutmasını dilemekten başka bir ilacınız yoktur çünkü gece geç saatte uyanıkken görülen rüyalarda yalnız düşmezsiniz. beraberinizde birini de aşağı çekmek,düşüşün olmazsa olmazıdır.
26 Mayıs 2010 Çarşamba
sabah
uyandık da ne oldu hala bir rüyada değil miyiz?
elimiz ayağımız boşlukta dalgalanır
ve saçlarımız sabah yeşilidir.
duş aldık da ne oldu hala kuru değil mi tenimiz?
endişeler kabuk gibi yapışmış üstümüze bak
ama olsun rüyadayız biz
gerçek değil kanımız ve hatta etimiz.
***
uyandık ve ne oldu?
gerçek dünyanın ışıkları süzdü içimize
şekeri mi koyduk çayımıza
üstüne gazeteyi mi aldık elimize
sanki şöyle bir keyif mi yaptık?
nankörlük de olmasın şimdi denize
her sabah mavi, her sabah mis
martıları da kucaklamış
sanki rüyadayız biz.
elimiz ayağımız boşlukta dalgalanır
ve saçlarımız sabah yeşilidir.
duş aldık da ne oldu hala kuru değil mi tenimiz?
endişeler kabuk gibi yapışmış üstümüze bak
ama olsun rüyadayız biz
gerçek değil kanımız ve hatta etimiz.
***
uyandık ve ne oldu?
gerçek dünyanın ışıkları süzdü içimize
şekeri mi koyduk çayımıza
üstüne gazeteyi mi aldık elimize
sanki şöyle bir keyif mi yaptık?
nankörlük de olmasın şimdi denize
her sabah mavi, her sabah mis
martıları da kucaklamış
sanki rüyadayız biz.
11 Mayıs 2010 Salı
uçak
bir uçağa binip havalanmak istiyorum.
Tüm geçmişi geride bırakmak niyeti ile değilde geçmişten kuvvet alıp havalanmak asıl maksadıyla. Tüm yanlış kararlarımı üst üste koyarak oluşturduğum ve üstünde savunma mekanizmalarımdan bir tente bulunan merdivenle o uçağa tırmanmak ve uzaklaşmak... Burada karşımda duran çirkinlikten, sanal bir bellekte yaşayan egolardan uzaklaşmak... Gün boyunca hem kendime hem de olan bitene yabancılaşmak isteğimin hoş görü ile karşılanacağı bir coğrafya bulduğumda fiziken alçalıp, ruhen yükselmek...
Tüm geçmişi geride bırakmak niyeti ile değilde geçmişten kuvvet alıp havalanmak asıl maksadıyla. Tüm yanlış kararlarımı üst üste koyarak oluşturduğum ve üstünde savunma mekanizmalarımdan bir tente bulunan merdivenle o uçağa tırmanmak ve uzaklaşmak... Burada karşımda duran çirkinlikten, sanal bir bellekte yaşayan egolardan uzaklaşmak... Gün boyunca hem kendime hem de olan bitene yabancılaşmak isteğimin hoş görü ile karşılanacağı bir coğrafya bulduğumda fiziken alçalıp, ruhen yükselmek...
20 Nisan 2010 Salı
ya da o bana
umutsuzluğa kapıldım
ya da o bana
ve tüm varlığımı soktum
dehşet saçan bir kapana
düzenin ruhuma açtığı ve
anlık paniklerin kırbaçladığı
bir yara..
kanıyor ve besliyor
doymak bilmeyeni ve
boyuyor dünyayı
kırmızı bir kaygıya.
aaaah koşulsuz sevmelerin kafamdan aşağı döktüğü
şu soğuk sular
hiç bir aşıya cevap vermiyor güvenim
tam da sizin yüzünüzden
oysa isteğim kayıtsız kalmak ve
sahipsiz bırakmak sizi
yalnız kalın istiyorum
tıpkı tanıdığım biri gibi
f.s.a
Nisan 2009
ya da o bana
ve tüm varlığımı soktum
dehşet saçan bir kapana
düzenin ruhuma açtığı ve
anlık paniklerin kırbaçladığı
bir yara..
kanıyor ve besliyor
doymak bilmeyeni ve
boyuyor dünyayı
kırmızı bir kaygıya.
aaaah koşulsuz sevmelerin kafamdan aşağı döktüğü
şu soğuk sular
hiç bir aşıya cevap vermiyor güvenim
tam da sizin yüzünüzden
oysa isteğim kayıtsız kalmak ve
sahipsiz bırakmak sizi
yalnız kalın istiyorum
tıpkı tanıdığım biri gibi
f.s.a
Nisan 2009
18 Mart 2010 Perşembe
vakit yoksa hayali de mi yok :)
Zamansız olabilirim. Ama bunu yazabildiğime göre demek ki o kadar da zamansız değilim. Biraz sonra bolca zamanımız olduğu hayali ile yola çıkarak güneşli bir haftanın hayali kuracağız*...
Gece camları açık bırakarak uyuduğum için evin içerisinde karşı koyması zor bir okyanus kokusu dolmuş. Kum rengi perdeler sabahın odaya girmesini engellemeye çalışmıyor. Uçuşuyorlar... Bembeyaz yastıklardan kafamızı kaldırmalıyız...
Ahşap zeminle temas eden ayaklarım evi uyandırıyor yavaşça ve zemin şımarık bir tonla mırıldanıyor. Günaydın...Ufak adımlarla yürüyüp bir zamanlar bir bohça olarak kullanıldığını üzerindeki iğne izlerinden anladığım kalın perde ile odamdan ayrılan banyoya ulaşıyorum. Az sonra yüzüm suyun serinliği ile kucaklaşırken zihnim resmi açılışını yapıyor henüz düğmesine bile basmadığım kahve makinesinden çıkacak kokuların hayali ile ayaklarıma "mutfağa!" komutunu veriyor. Şu kahve ne güzel kokuyor...
bir haftalık bu tatilin ilk gününü sessizliğe adadığım için telefonlarım kapalı, televizyonun fişi takılı bile değil. tatil için yanıma aldığım iki şorttan lacivert olanını pijamam ile değiştirip üstünde "holy days are holidays" yazan ve 4 yıldır yaşam mücadelesi veren t-shirt'ümü giyerek kendimi sahile atıyorum. evden yaklaşık bir kilometre kadar uzaklaşıyorum çıplak ayaklarımı kumlara gömerek. denizle muhabbet ediyorum. Benzer bir sakinlik arayan, dün eve yerleşirken veranda da gördüğüm 3 çocuk annesi yan komşumun da kendini sahile atmış olduğunu fark ediyorum. İnsanların bireysel huzur arayışlarının ne kadar ilginç itici güçleri olduğuna ilişkin bir liste yaparken eve yaklaştığımı fark edip kahve ile açtığım uykumu bir kahvaltı ile taçlandırmak üzere eve giren merdivenleri tırmanışım taktire şayan bir görüntü veriyor evrenin ekranlarına:)
Bütün bu günü veranda da kitap okuyarak geçiriyorum.Sadece denizin sesi ve taze sıkılmış meyve sularının eşlik ettiği şahane bir günün tükenmekte olduğunu kitabın üzerindeki dünyayı sayfalardan ayırt edemiyor olduğum için anlıyorum.
------------------
* Tüm hayaller endişesiz ortamda kurulmuştur. Gerçeklik bu hayallere sürtünmemiş ve onları zedelememiştir.
Gece camları açık bırakarak uyuduğum için evin içerisinde karşı koyması zor bir okyanus kokusu dolmuş. Kum rengi perdeler sabahın odaya girmesini engellemeye çalışmıyor. Uçuşuyorlar... Bembeyaz yastıklardan kafamızı kaldırmalıyız...
Ahşap zeminle temas eden ayaklarım evi uyandırıyor yavaşça ve zemin şımarık bir tonla mırıldanıyor. Günaydın...Ufak adımlarla yürüyüp bir zamanlar bir bohça olarak kullanıldığını üzerindeki iğne izlerinden anladığım kalın perde ile odamdan ayrılan banyoya ulaşıyorum. Az sonra yüzüm suyun serinliği ile kucaklaşırken zihnim resmi açılışını yapıyor henüz düğmesine bile basmadığım kahve makinesinden çıkacak kokuların hayali ile ayaklarıma "mutfağa!" komutunu veriyor. Şu kahve ne güzel kokuyor...
bir haftalık bu tatilin ilk gününü sessizliğe adadığım için telefonlarım kapalı, televizyonun fişi takılı bile değil. tatil için yanıma aldığım iki şorttan lacivert olanını pijamam ile değiştirip üstünde "holy days are holidays" yazan ve 4 yıldır yaşam mücadelesi veren t-shirt'ümü giyerek kendimi sahile atıyorum. evden yaklaşık bir kilometre kadar uzaklaşıyorum çıplak ayaklarımı kumlara gömerek. denizle muhabbet ediyorum. Benzer bir sakinlik arayan, dün eve yerleşirken veranda da gördüğüm 3 çocuk annesi yan komşumun da kendini sahile atmış olduğunu fark ediyorum. İnsanların bireysel huzur arayışlarının ne kadar ilginç itici güçleri olduğuna ilişkin bir liste yaparken eve yaklaştığımı fark edip kahve ile açtığım uykumu bir kahvaltı ile taçlandırmak üzere eve giren merdivenleri tırmanışım taktire şayan bir görüntü veriyor evrenin ekranlarına:)
Bütün bu günü veranda da kitap okuyarak geçiriyorum.Sadece denizin sesi ve taze sıkılmış meyve sularının eşlik ettiği şahane bir günün tükenmekte olduğunu kitabın üzerindeki dünyayı sayfalardan ayırt edemiyor olduğum için anlıyorum.
------------------
* Tüm hayaller endişesiz ortamda kurulmuştur. Gerçeklik bu hayallere sürtünmemiş ve onları zedelememiştir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)