hayatta her gün nelere tanık olduğunuzu bir düşünmenizi istiyorum, 5 sn gözünüzü kapatıp düşünün, aklınıza gelen ilk şeyi bana yazın olmaz mı???
sabah uyandığınızda kendi kendinize tanıklık edin bir kere, saçınıza başınıza tanıklık edin ve gördüklerinizi kimseye söylemeyin. Trafikte kendini görünmez sanarak burnunu karıştıran şöföre tanıklık edin, annesi hızlı hızlı yürürken kolu çıkmak suretiyle endişeli - ağlamaklı - korkarak ama yine de sevgiyle annesine bakan, saçları attığı kontrolsüz adımlarla hop hop seken kız çocuğuna tanıklık edin. Arabada çıkan çift kavgalarına tanıklık edin. hayata tanıklık edin, yukarı yükselen dumanlara, gül satan kadının hırkasına iliştirdiği nazar boncuğuna, çirkinliğe - deliliğe - güzelliğe - kibire - mütevaziliğe tanıklık edin... kaldırımda karşı karşıya kaldığınız kişi ile bir sağa bir sola beraber kayıp bir sonuç elde edemeyişinize tanıklık edin. arabasında ne dinlediğini ve ne düşündüğünü bilmediğiniz kadının sizce anlamsız sırıtmasına tanıklık edin. Tanık olmaktan çekinmeyin....
ben son bir iki haftadır, bazı insanlar için çok olağan, bazı insanlar için çok özel sınıflandırılabilecek çok güzel şeylere tanıklık ettim....
muhteşem, görkemli bir binanın önünde, tüm aksiliklere rağmen, harika bir film galasının görece sorunsuz bitirilmesinin yüzlere yansıyan rahatlama hissi ifadesine tanıklık ettim. çok özel bir isimden çok özel teşekkürler almanın bir ekibi nasıl motive ve mutlu ettiğine tanıklık ettim. Gurur duyulası bir liderin kurduğu bir ülkede gurur duyulmayası bir zümrenin nasıl ve neden hayatta kalabildiğine duyduğum şaşkınlığa tanıklık ettim.Üretmenin yarattığı değere tanıklık ettim.
etkileyici olmasa da bir cumhuriyet balosuna tanıklık ettim. fişeklerin gökyüzünü rengarenk boyamasına tanıklık ettim.o anda yaşadığım mutluluğa tanıklık ettim, yaşanan iki yüzlülüğe ve iki başlılığa da , yönetimin avamlığına da...
umulanın aksine bir görünüşle alışılmışın içine girdiğinizde (29 ekim akşamı nişantaşı midpointe yolu düşenler anlayacaktır ne demek istediğimi) yüzlere yerleşen "delirmiş bunlar" ifadesine tanıklık edip çok eğlendim.
tanıklık edin... tanıklık ettiğiniz şeylerden keyif alın... kayif almıyorsanız da tanıklık etmekte fayda vardır ki ayrım yeteneğinizi keskinleştirir...
sevgiler...
fsa...
31 Ekim 2008 Cuma
20 Ekim 2008 Pazartesi
bugün...
bugün 6.15 de uyandım...7.20'ye kadar bilinçli bir şekilde çıkmadım yatağımdan. Gerindimmmm gerindimmm, gitmek üzere yola çıkmak için 40 dakikam kaldığını farkedip kendimi sıcak suyun altına sokma gayretiyle yumuş yumuş yatağımdan çıktım. Aklımda hiç bir düşünce olmadığı düşüncesini düşünüp dururken bu anlamsız paradoxun beynimi sabahın bu saatinde neden yorduğunu düşündüm. sıcak su tenimi ısıttı. hafta sonu mahmurluğunu iki şampuanla temizledim kafamdan.
Duştan, sahneye çıkan super starlar edasıyla bir sis perdesi, bir buhar bulutu eşliğinde çıktım. Alternatif bir sahne kostümü olabileceğini düşündüğüm bornozumu sırtıma geçirdim ve saçımı da bir mihrace edasıyla havlunun içine kıstırıp odama giden uzun koridoru geçtim. Camı açıp dışarıyı bir kokladım. Üzerime bir şeyler geçirip saçımı kurutmaya gittim :) Saçımı kuruturken aslında bu gün ofise hiç gitmek istemediğimi farkettim. (Öykünün devamını şöyle getirmeyi çok isterdim: departman müdürümüzü aradım, ona sabahın bu saatinde ofise gelip hızlı ve sert adımlarının, derin ve gerekli gereksiz nefes alıp verişlerinin ben de yarattığı gerginliği yaşamak istemediğimi canım isterse kendisini yarın arayacağımı söyledim.) (hikaye bu yönde gelişse sonrasında kovulacağım gün gibi açık tabi ama biz bunu istemeyiz değil mi)
Neyse spor çantamı topladım, kitabımı aldım, taksiyi çağırdım, kapıyı kitledim ve çıktım evden. Manasız Pazartesilerimin en güzellerinden biri daha başlamıştı artık toplum bireyi olmuş çıkmıştım işte. Marka mesajlarına, taksicinin ter kokusuna, trafiğe, trafik ışıklarına, kırmızı ışıkta yanyana geldiğim arabadaki adamın ilk kez insan gördüm ben diyen bakışlarına maruz kalarak ofise ulaştım...
Yolda okumaya çalıştığım Masumiyet Müzesi isimli kitap o kadar sıkıcıydı ki sanki şehirler arası yolculuk yapıyor hissine kapıldım. Kitabın genel yapısı mıydı yoksa karaktersizlik abidesi baş kahramanı mı beni deli etti bilemiyorum şu an ama kitabı çantama kaldırdım tekrar. ve ofise giden bahçenin betonundan yürüye yürüye güzel ofisimize ulaştım...
İşte burdayımmm, günümün çoğunu içinde geçirdiğim bu ofiste masamın başındayım...Bu gün daha bitmedi diyorum kendi kendime bu gün dönüş yoluna geçtiğinde başlar. Buna inanmak ve buna göre yaşamak alışkanlığını kazandım. Şu an bu günü yaşamıyorum. Şu an yaşadığım şey "hergün"dür. Hergün saat 7 de biter. Bugün saat 7 de başlar....
fsa...
Duştan, sahneye çıkan super starlar edasıyla bir sis perdesi, bir buhar bulutu eşliğinde çıktım. Alternatif bir sahne kostümü olabileceğini düşündüğüm bornozumu sırtıma geçirdim ve saçımı da bir mihrace edasıyla havlunun içine kıstırıp odama giden uzun koridoru geçtim. Camı açıp dışarıyı bir kokladım. Üzerime bir şeyler geçirip saçımı kurutmaya gittim :) Saçımı kuruturken aslında bu gün ofise hiç gitmek istemediğimi farkettim. (Öykünün devamını şöyle getirmeyi çok isterdim: departman müdürümüzü aradım, ona sabahın bu saatinde ofise gelip hızlı ve sert adımlarının, derin ve gerekli gereksiz nefes alıp verişlerinin ben de yarattığı gerginliği yaşamak istemediğimi canım isterse kendisini yarın arayacağımı söyledim.) (hikaye bu yönde gelişse sonrasında kovulacağım gün gibi açık tabi ama biz bunu istemeyiz değil mi)
Neyse spor çantamı topladım, kitabımı aldım, taksiyi çağırdım, kapıyı kitledim ve çıktım evden. Manasız Pazartesilerimin en güzellerinden biri daha başlamıştı artık toplum bireyi olmuş çıkmıştım işte. Marka mesajlarına, taksicinin ter kokusuna, trafiğe, trafik ışıklarına, kırmızı ışıkta yanyana geldiğim arabadaki adamın ilk kez insan gördüm ben diyen bakışlarına maruz kalarak ofise ulaştım...
Yolda okumaya çalıştığım Masumiyet Müzesi isimli kitap o kadar sıkıcıydı ki sanki şehirler arası yolculuk yapıyor hissine kapıldım. Kitabın genel yapısı mıydı yoksa karaktersizlik abidesi baş kahramanı mı beni deli etti bilemiyorum şu an ama kitabı çantama kaldırdım tekrar. ve ofise giden bahçenin betonundan yürüye yürüye güzel ofisimize ulaştım...
İşte burdayımmm, günümün çoğunu içinde geçirdiğim bu ofiste masamın başındayım...Bu gün daha bitmedi diyorum kendi kendime bu gün dönüş yoluna geçtiğinde başlar. Buna inanmak ve buna göre yaşamak alışkanlığını kazandım. Şu an bu günü yaşamıyorum. Şu an yaşadığım şey "hergün"dür. Hergün saat 7 de biter. Bugün saat 7 de başlar....
fsa...
7 Ekim 2008 Salı
dreamer
in that calm house of freedom once lived a man called dreamer
on the white clouds he sit; on the blue skies he lived.
dreamer when u sing to me and u give shape to rain drops,
dreamer when u keep your silence and u shape the words.
in that calm house of freedom dreamer
u wrapped the live as it has never been hold
u said words that have never been told...
fsa...
on the white clouds he sit; on the blue skies he lived.
dreamer when u sing to me and u give shape to rain drops,
dreamer when u keep your silence and u shape the words.
in that calm house of freedom dreamer
u wrapped the live as it has never been hold
u said words that have never been told...
fsa...
9 Eylül 2008 Salı
Workin' with these people; namely...
burcu erkin : (big boss)working with her is like walking in the coast line with a badge on your eyes. One might never now, when it is shallow and safe or deep and dangerous. But it is always a pleasure to feel the water on your ankles...
belkıs arabacı: (border jr.) working with her is complicated as the budgets that we handle together and emotional as a soap opera... the way she makes fun of everything and her driving skills are worth an applause...Love your new hair sytle by the way, when is the next friends session???
senay gokpar:(betty boarder) an ultimate social bug... excessive experiment...big & bold blue eyes...sports fan and a great windsurf teacher... but a possiblity of a storm is always to consider if you are working with her. That storm u don't want to see guys I assure you!!!
egemen ozcan: (minyonların sevgilisi) if you love travelling by plane, you will adore travelling by plane with him sitting near you. Working with him is like visiting an amusement arcade. Sometimes tiring but always fun...Hope he'll find his inner peace someday somehow...
ezgi gürbüz:(silent beauty) she is the most complicated and interesting character I've ever seen. She is so calm ad silent that sometimes her smooth and silent approach to things freaks me out:) But she is the best and she is my little friend.Working with her one can feel having a strong partner which you can not see and seize.
burçin aksay: (hacııı) the less is more, burçin is a great guy with a big heart... He has been travelling ever since I get to know him. So I hope one day he'll settle down and I'll have more time to know him. But always keep in mind that when he says ı need some sleep be prepared to be dancing at a club in Bodrum with a beer on one hand. Thank you for the Bodrum trip.(special thanks to sg and eg =)

belkıs arabacı: (border jr.) working with her is complicated as the budgets that we handle together and emotional as a soap opera... the way she makes fun of everything and her driving skills are worth an applause...Love your new hair sytle by the way, when is the next friends session???
senay gokpar:(betty boarder) an ultimate social bug... excessive experiment...big & bold blue eyes...sports fan and a great windsurf teacher... but a possiblity of a storm is always to consider if you are working with her. That storm u don't want to see guys I assure you!!!
egemen ozcan: (minyonların sevgilisi) if you love travelling by plane, you will adore travelling by plane with him sitting near you. Working with him is like visiting an amusement arcade. Sometimes tiring but always fun...Hope he'll find his inner peace someday somehow...
ezgi gürbüz:(silent beauty) she is the most complicated and interesting character I've ever seen. She is so calm ad silent that sometimes her smooth and silent approach to things freaks me out:) But she is the best and she is my little friend.Working with her one can feel having a strong partner which you can not see and seize.
burçin aksay: (hacııı) the less is more, burçin is a great guy with a big heart... He has been travelling ever since I get to know him. So I hope one day he'll settle down and I'll have more time to know him. But always keep in mind that when he says ı need some sleep be prepared to be dancing at a club in Bodrum with a beer on one hand. Thank you for the Bodrum trip.(special thanks to sg and eg =)
kerem kınal: (undefined guitar playing object - UGPO) kerem is like a nite club with a sign "warning: high volume may harm your ears" :) I assume that he was a famous bas in his former life. He always helps out, a good friend actually. I love playing the piano with him... Happy to see him back at the office after his long jourbey to ... everywhere :)
demet dağıstanlı: (demetriu) unknown , unpredictable, strong and self-determined. working with demet can not me meajured or compared to sth else.. you just experience and see...

23 Temmuz 2008 Çarşamba
2 Temmuz 2008 Çarşamba
masa...
masif ahşap bir masayım ben. siz benim neler çektiğimi bilemezsiniz. Sizin dirsekleriniz benden destek alırken ben var gücümle iterim sizi üzerimden...kolunuzdaki çizgiler işte tam bu yüzden.
üzerime yığdığınız kalabalık nefes almamı engelliyor, o gün kenara bıraktığın defter kulağımın üzerinde duruyordu sen farkında değilsin. Bütün gün baktığın, üzerinde ellerini gezdirdiğin şey neyse ondan da çok şikayetçiyim. Yazın sıcağı yetmez gibi birde sıcak üflüyor alnıma alnıma...
aaah ah bir masayım işte masif ahşap bir masayım. yok mu sanırsın anlatacaklarım.
şu kalemliği seviyorum yıllardır. benden başka envayi çeşiti kucakladı görür gözlerim. ince ince kalemleri sarıp sarmalıyor. bakmıyor hantalım diye bana, oysa hayranı olduğu kalemler gibi sivri değilim sen bilirsin , ben bilirim ama o bilmez işte. Kendi metal kalbi metal..
Seviyorum ama her şeye rağmen durduğum yeri. hele şu kızcağız iyi niyetli şüphesiz. Bir kadın sesi verip duruyor kulağıma, kimdir bilmem ama kadın gülümse diyor... bense masif ahşap bir masayım...bir güzel ormandım eskiden....şimdi bir başına, masif bir masayım...
fsa'dan bir ZABIL*
---------------
* zabıl - (ofis eşyalarını konuşturarak yazılan mesajsız anlamsız yazılara edebiyatta verilen isimdir.)
üzerime yığdığınız kalabalık nefes almamı engelliyor, o gün kenara bıraktığın defter kulağımın üzerinde duruyordu sen farkında değilsin. Bütün gün baktığın, üzerinde ellerini gezdirdiğin şey neyse ondan da çok şikayetçiyim. Yazın sıcağı yetmez gibi birde sıcak üflüyor alnıma alnıma...
aaah ah bir masayım işte masif ahşap bir masayım. yok mu sanırsın anlatacaklarım.
şu kalemliği seviyorum yıllardır. benden başka envayi çeşiti kucakladı görür gözlerim. ince ince kalemleri sarıp sarmalıyor. bakmıyor hantalım diye bana, oysa hayranı olduğu kalemler gibi sivri değilim sen bilirsin , ben bilirim ama o bilmez işte. Kendi metal kalbi metal..
Seviyorum ama her şeye rağmen durduğum yeri. hele şu kızcağız iyi niyetli şüphesiz. Bir kadın sesi verip duruyor kulağıma, kimdir bilmem ama kadın gülümse diyor... bense masif ahşap bir masayım...bir güzel ormandım eskiden....şimdi bir başına, masif bir masayım...
fsa'dan bir ZABIL*
---------------
* zabıl - (ofis eşyalarını konuşturarak yazılan mesajsız anlamsız yazılara edebiyatta verilen isimdir.)
24 Haziran 2008 Salı
25 hazirana girerken.. lets face something...
merhabalar efendim....
bendeniz, bu ajansın genel yayınyayınrahatçayayın müdürü selo...
efendim ankaradayım şu an, bir iş vesilesi ilen...kaldığım bir odada açtığım şu görmemekte olduğunuz televizyonda meryl streep'in başrol oyunculuğunu yaptığı bir sosyal sorumluluk projesi bir toplumsal bilinçlilik filmi oynuyor. efendim harlemde büyük çabalarla açılan ve küçük kemancılar yetiştiren program kapanır, ayakları üzerinde duran anne kızar, sonra destek dernek derken bu 50 mini mini kemancı Carnegie Hall'de ( http://www.carnegiehall.org/SiteCode/Intro.aspx) konser vermek üzere organize olur. Her izlediğimde merly streep'in carnegie hall ziyareti esnasında göz yaşlarına boğulduğum, konser anında ise peçeteleri burnuma teptiğim bir filmdir.... Şiddetle öneririm... Ama bu gecemi elli minik kemancıya değil, çok değerli iki insana ve bir kaç soru işaretine ayırdım...
Sizin dikkatinizi çekmediyse söylemek isterim bu gün 25 Haziran.. 20 dakikadır öyle en azından.
herşeyden öncesi en güzel kadının doğum günü 25 haziran.... herşeyin öncesine yerleştirince onu, herşeyi anlatmak yersiz aslına bakacak olursak... Seni seviyorum güzel kadın, canıma can veren...
25 haziran diğer bir önemli doğum gününe daha işaret ederki bu doğum gününün sahibi taze nişanlı bir ajan olur ve ajan olduğu için adını burda anmam doğru olmayacaktır. Kendisini çok sevdiğimi söylemek ve dünya tatlısı eşiyle güzel bir hayat paylaşmasını dilemek isterim... iyi ki varsın ajan34-06-35...
soru işaretleri ve cevaplarına gelmek anlamsız esasında şu noktadan sonra... hepsi beni gerçekten uzaklaştırıyor sadece... özüne bakınca gerçek o kadar açık ve önünde oluyor ki insanın.. gerçek iki parmağınızın ucunda... orta parmağınızı ve işaret parmağınızı birbirine bitiştirin, bileğinize koyun gerçeği orada hissedersiniz, kalbiniz atıyordur, dolaşım sisteminizin size verdiği mesaj işte budur. İşte gerçek orada yatar, hayat gerçektir...
bu yazı ciddye almadığım tek gerçeğe -hayata- atfen, gerçeğin kendisi -hayat- referans alınarak yazılmıştır...
enjoy it... if you can't evite it...
öpsün sizi selo...
bendeniz, bu ajansın genel yayınyayınrahatçayayın müdürü selo...
efendim ankaradayım şu an, bir iş vesilesi ilen...kaldığım bir odada açtığım şu görmemekte olduğunuz televizyonda meryl streep'in başrol oyunculuğunu yaptığı bir sosyal sorumluluk projesi bir toplumsal bilinçlilik filmi oynuyor. efendim harlemde büyük çabalarla açılan ve küçük kemancılar yetiştiren program kapanır, ayakları üzerinde duran anne kızar, sonra destek dernek derken bu 50 mini mini kemancı Carnegie Hall'de ( http://www.carnegiehall.org/SiteCode/Intro.aspx) konser vermek üzere organize olur. Her izlediğimde merly streep'in carnegie hall ziyareti esnasında göz yaşlarına boğulduğum, konser anında ise peçeteleri burnuma teptiğim bir filmdir.... Şiddetle öneririm... Ama bu gecemi elli minik kemancıya değil, çok değerli iki insana ve bir kaç soru işaretine ayırdım...
Sizin dikkatinizi çekmediyse söylemek isterim bu gün 25 Haziran.. 20 dakikadır öyle en azından.
herşeyden öncesi en güzel kadının doğum günü 25 haziran.... herşeyin öncesine yerleştirince onu, herşeyi anlatmak yersiz aslına bakacak olursak... Seni seviyorum güzel kadın, canıma can veren...
25 haziran diğer bir önemli doğum gününe daha işaret ederki bu doğum gününün sahibi taze nişanlı bir ajan olur ve ajan olduğu için adını burda anmam doğru olmayacaktır. Kendisini çok sevdiğimi söylemek ve dünya tatlısı eşiyle güzel bir hayat paylaşmasını dilemek isterim... iyi ki varsın ajan34-06-35...
soru işaretleri ve cevaplarına gelmek anlamsız esasında şu noktadan sonra... hepsi beni gerçekten uzaklaştırıyor sadece... özüne bakınca gerçek o kadar açık ve önünde oluyor ki insanın.. gerçek iki parmağınızın ucunda... orta parmağınızı ve işaret parmağınızı birbirine bitiştirin, bileğinize koyun gerçeği orada hissedersiniz, kalbiniz atıyordur, dolaşım sisteminizin size verdiği mesaj işte budur. İşte gerçek orada yatar, hayat gerçektir...
bu yazı ciddye almadığım tek gerçeğe -hayata- atfen, gerçeğin kendisi -hayat- referans alınarak yazılmıştır...
enjoy it... if you can't evite it...
öpsün sizi selo...
17 Haziran 2008 Salı
demek istediğim şu ki...
demek istediğim şu ki...demek istediğim şeylerin hepsi sizlersiniz aslında...
köşede gülen adam, sen benim sokaklarda kalmış yarım ve şurda duran şapkalı bayan sizde chanel eteğiniz ve eldiveninizle içimde kalan imkanı olmayan 60'larım... Şurada ağlayan çocuk sen yalnız bayramlarım olmalısın. Ve sen sinsi bakışlı canavar, sen de nedenini bulamadığım önyargılarım....
ya telefonda konuşan şu genç, ilk aşkım gibi pespembe yanaklarıyla neler umut etmezki şimdi? Bilmez miyim açılmaksızın çalan telefonun kalpte yarattığı sancıyı ben...
Şu uzaklara dalmış camdan dışarıyı süzen kıza bakın, görmez misiniz doldurulamaz boşluklarını hayatımın. Ellerinde poşetleriyle yokuştan aşağı sallanarak inen kadın, evime kaç adım kaldı şurda, köşe başından çiçeklerini alıp evime gireceksin az sonra...
fsa...
köşede gülen adam, sen benim sokaklarda kalmış yarım ve şurda duran şapkalı bayan sizde chanel eteğiniz ve eldiveninizle içimde kalan imkanı olmayan 60'larım... Şurada ağlayan çocuk sen yalnız bayramlarım olmalısın. Ve sen sinsi bakışlı canavar, sen de nedenini bulamadığım önyargılarım....
ya telefonda konuşan şu genç, ilk aşkım gibi pespembe yanaklarıyla neler umut etmezki şimdi? Bilmez miyim açılmaksızın çalan telefonun kalpte yarattığı sancıyı ben...
Şu uzaklara dalmış camdan dışarıyı süzen kıza bakın, görmez misiniz doldurulamaz boşluklarını hayatımın. Ellerinde poşetleriyle yokuştan aşağı sallanarak inen kadın, evime kaç adım kaldı şurda, köşe başından çiçeklerini alıp evime gireceksin az sonra...
fsa...
5 Haziran 2008 Perşembe
Haziran demek...
yaz demek tabiki... kemiklere işleyen güneş demek:)
hafif bir serin esinti demek geceleri
gündüz buzlu bir limonata demek
babalar günü demek
annemin doğum günü demek
kuzenimin, ajanın,tülinin, şuşuların, jonun
ve illaki birilerinin doğum günü demek
sınav dönemi demek pek çok çocuk için
karpuz peynir demek
açık camdan içeri giren çiçek kokusu
ve böcek ilacı reklamlarının ekranlardaki yerini alması demek
keten elbise, hasır şapka demek
ve haziran demek benim için ...
ilk kez gördüğüm ve
son kez gördüğüm
içimdeki kör düğüm ve içimdeki kor düğüm demek...
f.s.a
hafif bir serin esinti demek geceleri
gündüz buzlu bir limonata demek
babalar günü demek
annemin doğum günü demek
kuzenimin, ajanın,tülinin, şuşuların, jonun
ve illaki birilerinin doğum günü demek
sınav dönemi demek pek çok çocuk için
karpuz peynir demek
açık camdan içeri giren çiçek kokusu
ve böcek ilacı reklamlarının ekranlardaki yerini alması demek
keten elbise, hasır şapka demek
ve haziran demek benim için ...
ilk kez gördüğüm ve
son kez gördüğüm
içimdeki kör düğüm ve içimdeki kor düğüm demek...
f.s.a
11 Mayıs 2008 Pazar
kutsal ve kocaman yürekli güzel kadına...
yokluğunu düşünmek bile istemeyeceğim,
sevgisi içinden, yüreğinden, gözlerinden taşan,
elleri sevgiyle okşayıp, gözleri sabırla bakan,
dizleri pamuk, kucağı pamuk, saçları pamuk
dualarınla tutunup hayatın bir dalına,
verdiklerinin büyüklüğünü düşünüyorum kendi kendime
ve görüyorum ölçülmez tartılmaz değerlerini,
ve özlüyorum yağmur yağdığında
ve özlüyorum güneş açtığında
ve özlüyorum uyumadan...ve uyanıyorum yine...
varlığının verdiği huzurun karşılığında sana verebileceğim bir hediye yok
bu huzurun yanında bildiğim en büyük ölçüler unufak...
içinde yaşayıp yansıtmadığın korkuların kadar gereksiz tüm hediyeler
sen benim hediyemsin ben senin
çünkü biliyorum benim bedenim aslında senin
ve biliyorum ki ben düşsem, kanar senin tenin...
tanıdığım en kocaman yürekli kadına....
verdiği sonsuz sevgi için...
fsa
anneler gününüz kutlu olsun...
sevgisi içinden, yüreğinden, gözlerinden taşan,
elleri sevgiyle okşayıp, gözleri sabırla bakan,
dizleri pamuk, kucağı pamuk, saçları pamuk
dualarınla tutunup hayatın bir dalına,
verdiklerinin büyüklüğünü düşünüyorum kendi kendime
ve görüyorum ölçülmez tartılmaz değerlerini,
ve özlüyorum yağmur yağdığında
ve özlüyorum güneş açtığında
ve özlüyorum uyumadan...ve uyanıyorum yine...
varlığının verdiği huzurun karşılığında sana verebileceğim bir hediye yok
bu huzurun yanında bildiğim en büyük ölçüler unufak...
içinde yaşayıp yansıtmadığın korkuların kadar gereksiz tüm hediyeler
sen benim hediyemsin ben senin
çünkü biliyorum benim bedenim aslında senin
ve biliyorum ki ben düşsem, kanar senin tenin...
tanıdığım en kocaman yürekli kadına....
verdiği sonsuz sevgi için...
fsa
anneler gününüz kutlu olsun...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)