24 Aralık 2013 Salı

dün

o kadar iyi biliyordum.
yağmurluydu ama matematiksel olarak doğruydu bir kere
toplamlarımızda buluşmuştuk.
toplanmış yine de bir etmiş;
ne iyi etmiştik hayata gelmiştik.
                     ve ilk denklemde ilk yanlış cevabı işaretlemiştik.

gel zaman, git zaman, geç zaman...
hayatın tüm işteşliğinden kovulup
bir su kenarında bıraktım bildiğim ne varsa
ama hatırladığım her şeyi bırakamadım

bir boğaza kaç düğüm sığar deniyorum
onbirmilyonbeşyüzyetmişyedibinaltıyüz tanesi
                                             hala öldürmedi.
ve öldürmeyecek
           en kötüsü

zaman her şeyin de ilacı değil öyle
"Çünkü" - doğru tespiti yapmış birisi benim yerime
"kırıldım saç uçlarıma kadar"







3 Aralık 2013 Salı

3 Aralık Hkd. / Engel Yok





Engel Yok...  

En büyük engelin bir insanın düşünce yapısındaki engel olduğunu söylemeye gerek etmeyen günleri gösteriyor coğrafi takvimimiz. Acizliğinde adaleti elden bırakmayıp ayırt etmeksizin herkesin ve her şeyin üzerine tazyikli su sıkan insanlıktan çıkmışlığın kareleri aklımdan zaten silinemezken, arada tekerlekli sandalyesi ile nasibini alan adama sarılarak güne başlamak istedim... 

Bu gün onun için bir farkındalık yaratma günü çünkü. 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü. Toplumsal olayları geçtim toplumun ortasında olmak arzusunu, güpegündüz, engelsiz sokaklara çıkabilmek hayalini paylaştığım, birlikte müzik dinlemekten, birlikte köprüleri aşmaktan, hiç bir şey yapamasak bile bir arada yaşamaktan mutluluk duyduğum tüm insanlara  günaydın demek için siz de zaman ayırın... 

Şimdi herkesi bir dakikalık empati duruşuna davet ediyorum. Gözlerinizi kapatın, kendinizi bir dakika süreyle o insanın yerine koyun (evrene olumsuz mesaj gitmiş olmaz merak etmeyin). Günlük hayatın içine koyun kendinizi mesela bir metrobüs durağına gidin veya memleketin herhangi bir yoluna çıkın. Ne demek istediğimi daha iyi anlayacağınıza eminim. Şimdi gözlerinizi açın ve yandaki adamın hayalini kurun. Ve o adamı hayata geçirin...







11 Kasım 2013 Pazartesi

uykumdan uyanıp

noktalar noktalar /
birlesince eksiler, birlesince artılar /
ortasinda bir gecenin/
ortasında kaldılar /

mübaşiri hafızamın çağır hepsini
yüz pişmanlıkla dolu/
yüz mağlup derisini /
gördün mü saf siyahın akan böylesini /
simdi at terler icinde/
at tedirgin voltalar/


fsa

18 Ocak 2013 Cuma

sükunet

minik bir ara verdim,

hayat sandığım şeyi yaşamaya bir ara verip, gerçekten kendi tercihlerimi yaşamak üzere... geldiğim noktada size şunu söylememe izin verin:

denediğimiz her şeyin, yaptığınız her seçimin (kendimize göre) doğru sonuçlar vereceğini bilemeyiz belki ama şunları söyleyebiliriz.
denemek &  mutlu olmak > her şey
denemek & mutsuz olmak > denemeyerek, hep neler olabileceğini merak etmek
denemek & mutsuz olmak = yeni başlangıç şansı

yaşamak için hayatı göze almak yapılabilecek en doğru seçim değil de nedir...sonuçta insan unutmaz, her şeye dayanıp her mutluluğa sahip çıkabilir.

"gamble responsibly" diyor en sisli selamlarımı sunuyorum.

12 Temmuz 2012 Perşembe

yolculuk

artık kelimelere gerek yoktu
ve seslendirmeye düşünceleri
iki şeritli bir yoldu
ve bomboştu 
sağında solunda ağaçlar ve 
kel kalmış boşluklar
radyo ne isterse o çalıyordu
ve yol nereye derse oraya gidiliyordu. 


12 Haziran 2012 Salı

pastel boya

masamda bir kutu pastel boya duruyor,
bu pastel boyaların bana hatırlattığı çocukluk günlerime,
8 - 10 yıl uzaktayım.
şimdi bir sokakta oynuyorlardır
geride kalmış, ama umursamaz.
lafı nereye getireceğim
içimde o günlerden kalan bir sevinci uyandırıyor
geleceğini umduğum bir günün hayali
çocuk gibi

28 Aralık 2011 Çarşamba

soliloquy

dear me,


ı am very aware that you are in some sort of trouble right now. You don't know what to do (actually you do know, what you don't know is how to do it), but you know what you don't want to do for quite sometime (at least). 


You are stuck in a "i have to" kind of room and whenever you try to think out of this room you came across some faces (most of them green) telling you not to. There is your challenge.


If I were you, I would stop thinking for a while and ı assure you that one day you'll know what to do. In the end, you are not a versatile shampoo you don't have to be all - in - one | all at once. 


Now I ask you:


who would you like to be first? 
a) you b) someone similar to you 


how would you like to be the person you chose to be? 
a) keep doing, what you're doing.
b) stop what you are doing and ask yourself what you "really" what to do


what you "really" want to do?
dear me ı know you for 26 years now. ı know what you want. please do not feel afraid of asking for it. 


keep your faith in your heart. 


keep your aims & wishes in your mind.


ı love you, 


you 













27 Aralık 2011 Salı

terror = terrifiying error

terror (ya da terrifying error diyelim günün sonunda bir yerde bir hata olmalı) 

Terörün tatsız haberleri ile dolu bir günü tamamlamak üzereyiz. Bizler için tamamlanacak bir gün. Azımsanamayacak sayıda insan içinse asla tam olmayacak, tamamlanamayacak, bitmeyecek bir boşluğun açıldığı ilk gün. Ekranlar siyah olacak bizler için önce, sonra kurdeleler ile süslenmiş öfke mesajları yağdıracağız peşinden.  Sanal bir boşlukta öfkemizi paylaşacak, büyütecek, köpürteceğiz. Sonra bir yerde bir açıklama yapacak kesif yalan kokacak ortalık. Sonra ona kızacağız, öfkemizi paylaşacak, büyütecek ve köpürteceğiz. Gerçek sorunu asla tam olarak öğrenemediğimiz gibi gerçek çözüme de ulaşamayacağız. Köpükleri kaçacak önce öfkenin, sonra daha az paylaşır olacağız, sonra sevimli bir kedi resmi alacak o siyah ekranının yerini. Karanlığı beğenmeye doyamayan yüzler olarak, kediciği de beğeneceğiz, o en masumane haliyle. İroni mi diyorlar? 


Hayat bizim için devam edecek her ne kadar şimdi işi gücü iptal etsek, ertelesek de. Senin duvara koyduğun tepkinin üstünden bir hafta ve yüzlerce sevimli kedi yüzü geçecek. Oysa bir yerde duvarlardan birinde asılı duran bir fotoğraf oradan hiç inemeyecek. Acısı içinde o duvara öylece bakacak. 


bu yazı hiç bitmeyecek... 

27 Ekim 2011 Perşembe

taş

Bağrımıza taş basmak durumundayız. 
***
Çünkü elimizi taşın altına koyamıyoruz. Elimize bir taş alıp yanlışa doğru atamıyoruz. 
Çünkü bardağı taşıran damlaları silmek, hatta biz silmeden buharlaşmasını beklemek, çoğumuza bardağı taşıran musluğu kapatmaktan daha kolay geliyor.

Yıkılan evler kadar kerpiç,  kaygan coğrafyalar gibi çamura gebe bir vizyon ile cehaleti harmanlıyor yukarılarda birileri. Yıkılmaya mahkum gelecekler, sistemler inşa ediyorlar bu harçla. Bilmem ki farkındalar mı...

Oysa görüyoruz ki böyle değil bizim özümüz. Sağduyu, istek, özveri, empati ile çok daha dayanıklı temeller atabiliyoruz.  

Artık bu temel üzerine yapılacak inşaatın taşıyıcı kolonlarının  kendine gelmesi, kendi rızaları ile olmuyorsa kendilerine getirilmesi, hatta belki de yıkılıp yeniden inşası şart. 

çünkü bu şekilde devam edersek, 
atalet ve cehalet 
depremlerden daha yıkıcı olmaya, 
insanlar ölmeye  
hep devam edecek. 

unutmamalı ki bu gün deprem olarak karşınıza çıkan, iki hafta önce terördü, aylar önce çöken bir madendi, bir yıl önce seldi, kadına karşı kesintisiz şiddetti ya da ormanda çıkan bir yangın. 

ve bu şekilde devam edersek,
atalet ve cehalet
bir fay hattı gibi
ülkenin tam ortasından geçerek 
yıkımı kaçınılmaz bir depreme dönecek. 


fsa.