19 Mart 2009 Perşembe

lets think about that selo //sesli düşünüyorum

People say "I want peace."
If you remove I (ego), and your want (desire), you are left with peace.

----

bir araştırma esasında linklerde seke seke bulduğum bir diğer notu da aşağı iliştirmek isterim:

"neticede durmaktır huzur."

------
Ve Gide'nin pastoral senfonisinden bir satır:

"ancak hiçbir şey huzuru aşksız bir itaat kadar gölgeleyemez."


yada temel çözüm "ignorance is a bliss... :)"

4 Mart 2009 Çarşamba

söylediğim bir şey sadece söylediğim anlama gelemez mi?
Altında derinlikler olmadan sığdan kenardan...
bu gün olmamak tercih hakkım olsaydı yanında mı dururdum, asla...
Bundan seni sevmediğim anlamı çıkar mı, çıkmaz.
dedim ya orda durmak istememem asıl yok olma isteğinin kaynağı, sen değilsin. benim işte...

kızma bana, ya da bakma öyle bayık süzük.
sadece sıkılmış olamaz mıyım?
yüzüme gözünü diktiğinde ruhuma uyguladığın şiddetin hesabını soracak yasası yok dilimin.
Dilime can veren beynimin, kelimelere can veren ruhumun mecali yok.

sadece birazcık gidemez miyim?
sakinleşince sular dönemez miyim?
döndüğümde kimseyi bulamaz mıyım?
herkes aynı yerinde olsa bile... herkes aynı yerinde duruyor olsa bile...


fsa... galata..mart 009

21 Ocak 2009 Çarşamba

dialogues with The Gun

- Hi Gun....

- hey.

- how are you doing today?

- i'm ready and you? what are you doing?

- i'm standing here. just looking...to you actually.I'm not ready.

- honey once you feel me on your skin it will never hurt again. you don't need to be ready.

- you say so?

- ı believe that, i'm sure about that indeed. The others told me about this feeling and pleasure ı had once given them.

-so there are others?

-sure. what do you think?

-ı think ı was the only one.

- you can meet the others if you want...just keep me close to you and believe me...

22 Aralık 2008 Pazartesi

dünyaya gelmek

geride bıraktığımız cumartesi günü dünya tarihine pek de yön vermemekle beraber, doğumgünümdü...benim doğum günü heyecanım annemin doğum sancıları ile benzerlik gösterir. Nasıl mı? Hemen anlatayım. Annemler 19 Aralık gecesi bir arkadaş ziyaretine gittiklerinde geceyi benim doğumumla noktalayacaklarını bilmiyorlardı. Ama sıklaşan sancılar şahsım adına bir devrin kapanışının yaklaştığının habercisiydi. Ben de 19 Aralık 2008 Cuma gecesi, içimde hep bir sancı hissettim, bir gün sonrasının nasıl geçeceğini planladım. geride kalan bir yaşa şöyle bir baktım. Gördüğüm şeyler sevindiriciydi... Hücrelerime kadar mutlu olduğumu hissettim. Heyecanlı sancı da ordaydı tabi...

Arkadaşının getirdiği her şeyi yiyen annem sancının yemek yemekten mi yoksa benim içerde sıkılmaya başlamamdan mı olduğunu kestiremez halde eve döndü. Ama o gece onları uyutmaya hiç niyetim yoktu. Haydiiiiii dememle beraber annemler çantalarını hazırlayıp gecenin bir vakti, soğuk bir Ankara'da Güven Hastanesinin yolunu tuttular.... Doğuma daha 3 saat vardı...


20 Aralık 2008 tarihinde sabah olduğunda çoktan doğmuştum. Ama herkesin iş saatine uyması için hep akşam saatlerinde kutlanan doğumgünlerinden biriydi benimkide, ve sanki henüz doğum olmamış, dünyaya gelmemiş gibiydim gün içinde, heyecanlı, mutlu, plesentasının içinde doğumu bekleyen bir bebek gibiii... Bu şekilde işe gidip 3'e kadar çalıştıktan sonra, dünyaya geldiğimde benimle olmayan saçlarımı bir şekle sokmak üzere kuaföre gittim, bu gün onlarında doğduğu bir gündü ne de olsa ve iyi gözükmek onlarında hakkıydı... Eve döndüğümde pek de istediğim gibi olmayan kendi doğum günü pastamı yaptım... Şarabımı açtııım ve tadını çıkardım...


23 yıl önce 20 Aralıkta saatler 18.30'u gösterdiğinde annem taburcu olmaya hazırlanıyordu... Dışarda deli gibi kar vardı... Ve kapıdan çıktığında, hep ayaklarımın altında serili olmasını dileyeceği kıpkırmızı bir halı, karda kaymasın diye onu bekliyordu...

Şişenin sonlarına yaklaşmış gelmesini beklediğim misafirlerimin nerede kaldığını merak ediyordum ki kuzenlerim aradı... Dünyanın sayılı süper kardeşlerinden olan kuzenlerim, ellerinde hediyeleriyle eve geldiklerinde artık sevincim karnıma sığmaz haldeydi ve mutlu olduğum bu anı sürekli doğurmak istedim... Olduğum, olmadığım, olamadığım her şeyi çok sevdiğimi hissettiğim saniyelerden birini geride bırakıp heyecanlı bir şekilde hediyelerimle ilgilenmeye başladım....

Zil tekrar çaldığında artık doğduğumu ve büyüdüğümü biliyordum. iş arkadaşlığından öte bir paylaşımla sevdiğim, hayatıma nüfuz eden "bikgiller"in bir kısmı gelmiştiii. Ellerinde yemekten ölünesi materyalleriyleeee....

Güldüm, çok güldüm... Bir süre sonra sesler plesentanın içindeki gibi derinden ağır kahkahalar halinde gelmeye başlamıştı. Hayatımı üçüncü bir göz olarak izlediğimi zannettiğim yani alkol derecesinin beynimi yormaya başladığı o dakikalara girmiştimmm... Herkesi tek tek izledim...

Evden çıkıp bir ayrı sancı olan beyoğlu'na gittiğimizi tahmin edebilirsiniz belki...

"bu gün çok yorulmuşsan,her yerde arayıp bir türlü bulamamışsan,o seni unutmuş sen unutamamışsan,kalbinin kuşu uçmuş sen tutamamışsan: haydi gel, gel içelim, derdini alda gel haydi gel içelim bu evrende bir tozsun tarih seni unutsun, haydi gel içelim" diyen adamı ve ona eşlik eden sesleri dinledim. "haydi gel içelim...yerlere düşelim..."

Adamın benle konuştuğunu zannedecek kadar iddialı bir aralıktaydım. Ben de haydi madem dedim... haydi geldim ben içelim...mantıksız cevaplar veriyorum bazen ne diyebilirm ki...


Sabah 4'e doğru eve geldim, az önce konuşuyor olduğum, haydi gel içelim diyen beyefendinin yerlere düşelim çağrısını da dikkate alıp bir kadehi daha bünyeme dahil ettikten sonra... hatırlamıyorum...

yatağa uzandım...

23 yıl önce bu saatlerde uykumda huzurlu bir ses çıkarttım. Henüz uyumamış, yattığı yerden beni duyan annem ayaklarını karnına doğru çekip huzurlu bir tebessümde bulundu... kendi imkanlarımı kullanarak dünyada olduğum ilk gündü....

yarınsa uzun bir iş günü beni bekliyordu...


special thanks to...SG, EÖ, BA, BE, BD, AD, HGİDA....:)

1 Aralık 2008 Pazartesi

19 Kasım 2008 Çarşamba

ve artık...

yanan son mumdu belki de, bir gün kapımı çalmana dair ümidim...
sonsuz bir karanlık yayılıyor karın boşluğumdan dünyama
çünkü değişiyor adresim...

hayal ettiğim vedaların hiçbirini yapamadık seninle
hoşça kalmanı diledim....hep diledim sen bilmedin

kumarı biraz sevseydin, bahse girseydik, her bahasi kazanmıştın
büyük sözlerimin hepsini yedim...

şimdi gerçekten gittiğimi,
şimdi gerçekten bittiğini biliyorum...
umuyordum eskiden, zamanı geldi sanki...
şimdi unutuyorum.

14 Kasım 2008 Cuma

...madım gitti....

yeni bir durum var ortada cereyan eden,
ah neyin yeni olduğunu bir anlayabilsem...
bu telaşınızın sebebi ne
bu gözlerinizdeki üzüntünün peki

eski bir tat var hüznünüzde tanıdık gelen
ah ne tadı olduğunu bir anımsayabilsem..
bu kırışıkların sebebi ne
bu saçınızdaki beyazların peki

korkutan bir ton var konuşmalarınızda,
ah ne dediğinizi bir duyabilsem...
bu diyaloğun sebebi ne
bu vücut dilsizliğinin peki

komik bir yanı var bu yeniliğin
ah neyin yeni olduğunu bir anlayabilsem
her şey hep olduğu gibi,
hep olduğu gibi olan yeniliğin kendisi mi?

senelerin kıymetini, gözlerinin söylemini...
bilemedim,
okuyamadım,
duyamadım,
sezemedim,
anlayamadım,
hatırlayamadım,
tadamadım,
öğrenemedim...

GİTTİ...

31 Ekim 2008 Cuma

tanık...

hayatta her gün nelere tanık olduğunuzu bir düşünmenizi istiyorum, 5 sn gözünüzü kapatıp düşünün, aklınıza gelen ilk şeyi bana yazın olmaz mı???
sabah uyandığınızda kendi kendinize tanıklık edin bir kere, saçınıza başınıza tanıklık edin ve gördüklerinizi kimseye söylemeyin. Trafikte kendini görünmez sanarak burnunu karıştıran şöföre tanıklık edin, annesi hızlı hızlı yürürken kolu çıkmak suretiyle endişeli - ağlamaklı - korkarak ama yine de sevgiyle annesine bakan, saçları attığı kontrolsüz adımlarla hop hop seken kız çocuğuna tanıklık edin. Arabada çıkan çift kavgalarına tanıklık edin. hayata tanıklık edin, yukarı yükselen dumanlara, gül satan kadının hırkasına iliştirdiği nazar boncuğuna, çirkinliğe - deliliğe - güzelliğe - kibire - mütevaziliğe tanıklık edin... kaldırımda karşı karşıya kaldığınız kişi ile bir sağa bir sola beraber kayıp bir sonuç elde edemeyişinize tanıklık edin. arabasında ne dinlediğini ve ne düşündüğünü bilmediğiniz kadının sizce anlamsız sırıtmasına tanıklık edin. Tanık olmaktan çekinmeyin....

ben son bir iki haftadır, bazı insanlar için çok olağan, bazı insanlar için çok özel sınıflandırılabilecek çok güzel şeylere tanıklık ettim....

muhteşem, görkemli bir binanın önünde, tüm aksiliklere rağmen, harika bir film galasının görece sorunsuz bitirilmesinin yüzlere yansıyan rahatlama hissi ifadesine tanıklık ettim. çok özel bir isimden çok özel teşekkürler almanın bir ekibi nasıl motive ve mutlu ettiğine tanıklık ettim. Gurur duyulası bir liderin kurduğu bir ülkede gurur duyulmayası bir zümrenin nasıl ve neden hayatta kalabildiğine duyduğum şaşkınlığa tanıklık ettim.Üretmenin yarattığı değere tanıklık ettim.

etkileyici olmasa da bir cumhuriyet balosuna tanıklık ettim. fişeklerin gökyüzünü rengarenk boyamasına tanıklık ettim.o anda yaşadığım mutluluğa tanıklık ettim, yaşanan iki yüzlülüğe ve iki başlılığa da , yönetimin avamlığına da...

umulanın aksine bir görünüşle alışılmışın içine girdiğinizde (29 ekim akşamı nişantaşı midpointe yolu düşenler anlayacaktır ne demek istediğimi) yüzlere yerleşen "delirmiş bunlar" ifadesine tanıklık edip çok eğlendim.

tanıklık edin... tanıklık ettiğiniz şeylerden keyif alın... kayif almıyorsanız da tanıklık etmekte fayda vardır ki ayrım yeteneğinizi keskinleştirir...

sevgiler...

fsa...

20 Ekim 2008 Pazartesi

bugün...

bugün 6.15 de uyandım...7.20'ye kadar bilinçli bir şekilde çıkmadım yatağımdan. Gerindimmmm gerindimmm, gitmek üzere yola çıkmak için 40 dakikam kaldığını farkedip kendimi sıcak suyun altına sokma gayretiyle yumuş yumuş yatağımdan çıktım. Aklımda hiç bir düşünce olmadığı düşüncesini düşünüp dururken bu anlamsız paradoxun beynimi sabahın bu saatinde neden yorduğunu düşündüm. sıcak su tenimi ısıttı. hafta sonu mahmurluğunu iki şampuanla temizledim kafamdan.
Duştan, sahneye çıkan super starlar edasıyla bir sis perdesi, bir buhar bulutu eşliğinde çıktım. Alternatif bir sahne kostümü olabileceğini düşündüğüm bornozumu sırtıma geçirdim ve saçımı da bir mihrace edasıyla havlunun içine kıstırıp odama giden uzun koridoru geçtim. Camı açıp dışarıyı bir kokladım. Üzerime bir şeyler geçirip saçımı kurutmaya gittim :) Saçımı kuruturken aslında bu gün ofise hiç gitmek istemediğimi farkettim. (Öykünün devamını şöyle getirmeyi çok isterdim: departman müdürümüzü aradım, ona sabahın bu saatinde ofise gelip hızlı ve sert adımlarının, derin ve gerekli gereksiz nefes alıp verişlerinin ben de yarattığı gerginliği yaşamak istemediğimi canım isterse kendisini yarın arayacağımı söyledim.) (hikaye bu yönde gelişse sonrasında kovulacağım gün gibi açık tabi ama biz bunu istemeyiz değil mi)
Neyse spor çantamı topladım, kitabımı aldım, taksiyi çağırdım, kapıyı kitledim ve çıktım evden. Manasız Pazartesilerimin en güzellerinden biri daha başlamıştı artık toplum bireyi olmuş çıkmıştım işte. Marka mesajlarına, taksicinin ter kokusuna, trafiğe, trafik ışıklarına, kırmızı ışıkta yanyana geldiğim arabadaki adamın ilk kez insan gördüm ben diyen bakışlarına maruz kalarak ofise ulaştım...
Yolda okumaya çalıştığım Masumiyet Müzesi isimli kitap o kadar sıkıcıydı ki sanki şehirler arası yolculuk yapıyor hissine kapıldım. Kitabın genel yapısı mıydı yoksa karaktersizlik abidesi baş kahramanı mı beni deli etti bilemiyorum şu an ama kitabı çantama kaldırdım tekrar. ve ofise giden bahçenin betonundan yürüye yürüye güzel ofisimize ulaştım...

İşte burdayımmm, günümün çoğunu içinde geçirdiğim bu ofiste masamın başındayım...Bu gün daha bitmedi diyorum kendi kendime bu gün dönüş yoluna geçtiğinde başlar. Buna inanmak ve buna göre yaşamak alışkanlığını kazandım. Şu an bu günü yaşamıyorum. Şu an yaşadığım şey "hergün"dür. Hergün saat 7 de biter. Bugün saat 7 de başlar....

fsa...

7 Ekim 2008 Salı

dreamer

in that calm house of freedom once lived a man called dreamer
on the white clouds he sit; on the blue skies he lived.
dreamer when u sing to me and u give shape to rain drops,
dreamer when u keep your silence and u shape the words.
in that calm house of freedom dreamer
u wrapped the live as it has never been hold
u said words that have never been told...

fsa...