20 Temmuz 2015 Pazartesi

Yaz'ı

Tüm bunları hic kimselerin görmeyeceği dolayısıyla okuyamayacağı bir yere yazabilirdim. Sanki kelimeler bizlere mı ait? Ne hakla saklayabilir ne hakla kendimize yontabiliriz. Ondan da degil aslında salt bir anlaşılma istegi benimkisi. Bilemediğim herseye karşılık bir anlaşılma... Bir çentik olarak kabul görme..

Deniz kenarında oturuyorum yaklaşık bes saattir. Denizin tuzlu kokusunu burnuma taşıyan rüzgar, rüzgarın kulağıma yerleştirdiği uğultu,  kuşların fonetik olarak kağıda aktarmanın mümkün olmayan sesleri eşliğinde, daha da otururum. Cunku mükemmel. Cunku aslında olduğumuzu unuttuğumuz seyler burada gozumuzun önünde..

Tas toprak ve suyla aynıyız, havayla...Neredeyse aynıyız.. Toprakta kökler derinlere gitmeye, sular kayaları tatlı tatlı okşayıp tuzlu tuzlu yayılmaya, karalar köklere ve sulara yer açmaya, rüzgar hepsine kol kanat germeye her an devam ediyor. Biz olmasak dunya cok ahenkli. Kendi icinde tutarlı ve kabullenmiş. Kayanin sudan katilasmasini, suyun ağaçtan akip gitmesini istemesini ne duyduk ne gördük. Bu görevi üstlenen (cunku kimse bize boyle bir gorev vermedi) insanlar olduk. Deniz'i doldurup kayayi aşağıladık, Ağaçları kökünden ayırdık kök salacak yerler, evler edinmek icin. Yarattığımız bu tabloyu beğenmedik bari dedik biz guzel çıkalım önünde. Guzel giyinelim. Oysa hangi kıyafetin rengi Güneş'in kolunuza değmesinden daha cok yakışır bize? 

Aklımızı ve varligimizi, kendi hur irademizle hafife almanin adı "sistem" oldu. Kendimize sitem edemeyecegimiz icin sisteme sitem etmeyi icat etmedik mı? Ben yanlış anlamış da olabilirim bizi..

Herseye kulaklarını tıkasa ve sadece dunyayı dinlese insan. Yani tum dunyayı diyorum. Suları, topraklari, kökleri, rüzgarı, bulutları, fyordlari, gunesi, kanatlari, yapraklari, sessizligi ve insan eliyle yapılmamış tum sesleri (ve aklınıza daha ne geliyorsa iste) kendilerini karsiliksiz sunan bu nimetlerden utanacak biliyorum. Ve insan olarak kendi ozunde de bu nimetlerin bulunduğunun  farkına varsa aydınlanacak. Kendine zulmetmeyi seven insan azdır ve hastadır cunku. O zaman talanına son verecek, hastalığından kurtulacak.

"Hic kavga etmez gülle yaprak / hic kiyar mı/ Ağaca toprak?/ bu kimin oyunu? / ilk kim bozdu sonsuz uyumu?/"


Güneş ve deniz son cilvelerini yapıyorlar birbirlerine. Yaz askı onlarınki... Gittikçe kısalacak süreleri, deniz bekleyecek güneşin dönüşünü koşulsuz ve belki çaresizce... Bir kac şaşkın bulutun oyununa gelecekler.Arada bir "buradayım" yazacak gunes denizin üzerine.

Biz de izleyeceğiz... Bizden sonrakiler de...

Tanık olamayacak ve bugun hayatinı kaybeden genc bedenlere sevgiyle...
fsa



13 Mart 2015 Cuma

kelimeler

Kelimelerim nereye kaciyor? Kaldı ki kelimelerim benden niye kaciyor?  Onu da birak; ben kelimelerimden neden kaciyorum?

Peslerine dusuyorum...

Kelimeleri bulmaya calisirken gozumun onune yari islak, arac trafigine kapali bir yolda, yari ayik adimlarin birbiri onune beceriksizce dususu geliyor. Ritimsiz adim sesleri geliyor kulagima. Tas zemin genisliyor. Bir sokak oluyor. Kacisiyor kelimeler. Yag gibi dagiliyor dar sokaklara. Kuculuyor, bolunuyor, dagiliyor, dik yokuslardan yuvarlaniyor bir park yapilmaz tabelasina carpip kirilip park ediyor. Anlam kayiplarinin yakinlarina haber veriyoruz. Yakin anlamlar kaliyor geride.

Kelimelerim benden kaciyor? Bir ayak izi de birakmadan.
Kelimlerim dilimin ucunda yukselip asagi birakiyorlar kendilerini...

Soylenselerdi iyi niyetlilerdi suphesiz..

30 Haziran 2014 Pazartesi

onur yürüyüşüne saygı duruşu


Onur için atılan adımlar, renkli kalabalıkların neşeli, nazik ve kendinden emin adımlarıdır...
Bu adımları saygıyla takip etmek gerekir. 

Neden "onur" yürüyüşü de başka bir yürüyüş değil?

Türk Dil Kurumu onuru daha bir çok tanımın yanı sıra şöyle açıklıyor:
1. İnsanın kendine karşı duyduğu saygı, şeref, öz saygı, haysiyet, izzetinefis. 
2. Başkalarının gösterdiği saygının dayandığı kişisel değer, şeref, itibar 
3. Öz varlığını güzelleştirip yüceltme duygusu

Bireylerin değer zincirlerindeki en ortak halkadır onur. Herkes onurlu bir yaşam sürmek ister. Onur yürüyüşü aramızda fark yok, hepimizin asgari bir müştereği var demektir. Ne X ne de Y olmamız onurlu bir "insan" olduğumuz gerçeğini değiştirmez demektir onur yürüyüşü. Ancak ve ancak bu en temel bilgiye sahip çıkarsak, her türlü ön yargıyı yönetmenin mümkün olabileceğinin ete kemiğe bürünmüş kanıtıdır onur yürüyüşü.

Öz varlığını kabul edip, güzelleştirmenin ve sonucu hep birlikte yüceltmenin patikalarından geçer onur için yürüyenlerin yolu.

"Neden" sorusuna dönecek olursak...Bu yürüyüşe onur dışında bir ad nasıl verebiliriz ki? Bir isim verdiğimiz anda o rengarenk yolu yaftalarla döşemiş oluruz...

Onurla yürüyen herkese, 
sevgilerimle!
fsa

14 Mayıs 2014 Çarşamba

CO2

artıyor..
katlanarak artıyor sayısı.
ölenlerin, 
bir ölüden farksız yaşayanların,
körlerin, 
sağırların, 
sığırların
hepsinin sayısı artıyor. 

yıllardır hangi köşeyi dönsek aynı adrese çıkıyoruz.
ülkemizin en popüler mekanıdır, sözün bittiği yer
klişenize girsin kafam gözüm; bir gün biterse diyecek sözüm!

3 günlük milli yas...
bütün ülke bir maden ocağı olsak da 
hep birlikte patlasak... 
toprak atsa bizi üstünden, kendi silahlarımızla vurulsak...
başka bir arınma yöntemi gelmiyor aklıma şu an 
tüm sağlıklı düşüncelerimi kapladı sinsi bir karbondioksit
bana sorarsanız yılan yanlış tısladı aslında 
beyin ölümü kaderinde var bu ülkenin... 

24 Mart 2014 Pazartesi

otur: sıfır!!!

gelecege olan umudumu, akil sagligimi, aldigin onca can ve yaptigin bunca ahlaksizliga duydugum bereketli ofkeyi, sevdigim insanlari, direnme gucumu, direnme hakkimi, yaptigin tum kotuluklerin gun gelip seni ve yarattigin cirkin zihniyeti bulacagina dair inancimi, insanlara olan guvenimi, mutlulugumu, dusunceleri, gencecik fidanlari, asirlik agaclari, cehaletinden nemalandigin insanlarin ahini, suclarini, ilahi adaleti, onurumu, degerlerimi, insanligi, insanlari...

Gecmisi
Hafizami
Gelecegimi...

Sifirlayamazsin...sifirlayamayacaksin...






4 Şubat 2014 Salı

ne yapacağımı bilemediğim bir an

Dün gece gözüme hiç uyku girmedi Ali... 

Aslına bakarsan -hiç bir şeye çözüm değil biliyorum ama- bu gün ve tam şu anda yapmam gereken işleri de yapamıyorum. Hiçbir şeyi anlamadığım, anladığım şeyleri de hiç sindiremediğim bir gün daha bu gün. Adına ha Salı demişiz ha Pazar... Biraz sonra bu halimi değiştirmek için kendimi saçma sapan bir işe adayacağım ve bu sindirimsizlik hali "ama hayat devam ediyor" savunmamla birlikte, gözüme takılacak bir sonraki cehalet belirtisine kadar rafa kalkacak. Çok iyi biliyorum... çünkü her günüm böyle geçiyor Ali. 

Tıpkı mahallenin sokaklarında yürürken olduğu gibi, gittiğin yerde de gözün görüyor ve gönlün katlanmıyor biliyorum. Belki bir gün her şey daha güzel olur ve senin adını verdiğimiz ağaçlar güzelce büyür diye sessiz bir telkinde bulunuyorsun bize . Bir umutsun, kanatıyorsun ama yaşatıyorsun insanı Ali.  

Mesela dün.. El kadar bir ekrana bakıp şuursuzca dualar mırıldandım Ali. Senin için, kendim için, ailen için, sağduyu için, hayvanlar için, toprak için, adaletin yerini bulması için, kelimelerinin Lobna'ya dönmesi için, kötü sözün sahibini bulması için.. Bu 1984 vari cehennemin bitmesi için.. Zaten zedelenmiş bir güven duygusuyla geldiğim bu dünyada her şeye şüpheyle yaklaşmamak için...

Mayıs'tan beri sen dahil tanımadığım ne kadar çok insanı sevdim  ve üstelik ne kadar az tanıdığımı anladım kendimi. Ne kadar garip bir yaz oldu, anlatsam... belki bir sen anlarsın Ali. 

Böyle karamsar da değilim aslında. Sabah haberlerde katilini gördüm yine. 
Üzüldüm işte.. o yaşıyor sen yoksun diye. 

selin 

24 Aralık 2013 Salı

dün

o kadar iyi biliyordum.
yağmurluydu ama matematiksel olarak doğruydu bir kere
toplamlarımızda buluşmuştuk.
toplanmış yine de bir etmiş;
ne iyi etmiştik hayata gelmiştik.
                     ve ilk denklemde ilk yanlış cevabı işaretlemiştik.

gel zaman, git zaman, geç zaman...
hayatın tüm işteşliğinden kovulup
bir su kenarında bıraktım bildiğim ne varsa
ama hatırladığım her şeyi bırakamadım

bir boğaza kaç düğüm sığar deniyorum
onbirmilyonbeşyüzyetmişyedibinaltıyüz tanesi
                                             hala öldürmedi.
ve öldürmeyecek
           en kötüsü

zaman her şeyin de ilacı değil öyle
"Çünkü" - doğru tespiti yapmış birisi benim yerime
"kırıldım saç uçlarıma kadar"







3 Aralık 2013 Salı

3 Aralık Hkd. / Engel Yok





Engel Yok...  

En büyük engelin bir insanın düşünce yapısındaki engel olduğunu söylemeye gerek etmeyen günleri gösteriyor coğrafi takvimimiz. Acizliğinde adaleti elden bırakmayıp ayırt etmeksizin herkesin ve her şeyin üzerine tazyikli su sıkan insanlıktan çıkmışlığın kareleri aklımdan zaten silinemezken, arada tekerlekli sandalyesi ile nasibini alan adama sarılarak güne başlamak istedim... 

Bu gün onun için bir farkındalık yaratma günü çünkü. 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü. Toplumsal olayları geçtim toplumun ortasında olmak arzusunu, güpegündüz, engelsiz sokaklara çıkabilmek hayalini paylaştığım, birlikte müzik dinlemekten, birlikte köprüleri aşmaktan, hiç bir şey yapamasak bile bir arada yaşamaktan mutluluk duyduğum tüm insanlara  günaydın demek için siz de zaman ayırın... 

Şimdi herkesi bir dakikalık empati duruşuna davet ediyorum. Gözlerinizi kapatın, kendinizi bir dakika süreyle o insanın yerine koyun (evrene olumsuz mesaj gitmiş olmaz merak etmeyin). Günlük hayatın içine koyun kendinizi mesela bir metrobüs durağına gidin veya memleketin herhangi bir yoluna çıkın. Ne demek istediğimi daha iyi anlayacağınıza eminim. Şimdi gözlerinizi açın ve yandaki adamın hayalini kurun. Ve o adamı hayata geçirin...







11 Kasım 2013 Pazartesi

uykumdan uyanıp

noktalar noktalar /
birlesince eksiler, birlesince artılar /
ortasinda bir gecenin/
ortasında kaldılar /

mübaşiri hafızamın çağır hepsini
yüz pişmanlıkla dolu/
yüz mağlup derisini /
gördün mü saf siyahın akan böylesini /
simdi at terler icinde/
at tedirgin voltalar/


fsa